Muhakemat - page 175

emir veya pek cüz’î bir şey, büyük bir adama isnat olun-
maz. zira tenezzül etmez. Ve himmetini o küçük şeye sı-
ğıştıramaz. Himmeti ağır, o şey gayet hafif olduğundan,
güya muvazenet bozulur.
Hem de insan hangi şeye temaşa ederse, elbette me-
kayisini ve esaslarını kendi nefsinde arayacaktır. eğer
bulmazsa, etrafında ve ebna-i cinsinde arayacaktır. Hat-
ta hiçbir cihetten mümkinata benzemeyen Vacibü’l-Vü-
cud’u tefekkür etse, yine kuvve-i vahimesi şu vehm-i sey-
yii düstur ve dürbin yapmak istiyor. Hâlbuki, sâni-i zül-
celâl şu nokta-i nazarda temaşa edilmez. kudretine inhi-
sar yoktur. ziya-i şems gibi, kudret ve ilim ve iradesi şa-
mile ve ammedir; münhasır olmaz, muvazeneye gelmez.
en büyük şeye taallûk ettiği gibi, en küçük ve en hasis
şeye dahi taallûk eder. Mikyas-ı azameti ve mizan-ı ke-
mali mecmu-i asarıdır. Her bir cüz’ü mikyas olamaz.
İşte, Vacibü’l-Vücud’u mümkinata kıyas etmek, kıyas-ı
maalfarıktır. Mezbur vehm-i batıl ile muhakeme etmek,
hata-i mahzdır.
İşte şu hata-i bîedebâne ve şu vehm-i batılın netice-i
seyyiesidir ki, tabiiyyun, esbabı müessir-i hakikî oldukla-
rına; ve Mutezile, hayvanları ef’al-i ihtiyâriyelerine hâlık
olduklarına; ve hükema, cüz’iyatta ilm-i İlâhînin nefyine;
ve Mecusîler, halk-ı şer başkasının eseri olduğuna itikat
ettiler. güya, onlarca, sâni o kadar azametiyle beraber
nasıl şöyle umur-i hasiseye ve cüz’iyeye tenezzül edip
iştigal etsin? Yuf onların akıllarına ki, şöyle bir vehm-i
batılın hükmüne esir oldular!
mecmu-i asar:
eserlerin tamamı,
eserlerin bütünü.
Mecusî:
ateşe tapan, Zerdüşt di-
nini benimseyen, bu dinle ilgili
olan, Zerdüştî.
mekayis:
mikyaslar, ölçüler.
mezbur:
adı geçen, zikredilen.
mikyas:
ölçü aleti, ölçek.
mikyas-ı azamet:
büyüklü€ü öl-
çecek mikyas, büyüklü€ün ölçü-
sü.
mizan-ı kemal:
mükemmelliğin
ölçüsü.
Mutezile:
ehl-i sünnetten ayrılan
ve Vâsıl bin Atâ yolunda olan
kimseler.
müessir-i hakikî:
hakikî tesir sa-
hibi, hakikî tesir edici.
muhakeme:
akıl yürütüp do€ru
netice elde edebilme, tartma, de-
€erlendirme, yargılama.
mümkinat:
yaratılanlar, müm-
kün olanlar, imkân dâhilindekiler,
olabilir şeyler.
münhasır:
sınırlı, bir şeye veya
kimseye mahsus.
muvazene(t):
denge, ölçü.
nefis:
kendi, şahıs.
nefiy:
olumsuzlama, ortadan kal-
dırma.
netice-i seyyie:
günahların, kötü-
lüklerin neticesi; kötü sonuç.
nokta-i nazar:
görüş açısı, bakış
açısı; görüş, fikir.
şamile:
genel, herkese ait.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi ve her şeyi sanatla yaratan
Allah.
taallûk:
alâkalı, münasebetli ol-
ma.
tabiiyyun:
tabiatçılar, materya-
listler, tabiata tapanlar.
tefekkür:
derin düşünme; eşya-
nın hakikatini, yaratıcının sırlarını
kavramak ve ibret almak için zih-
nen ve kalben düşünme.
temaşa:
hayretle ve dikkatle
bakma, seyretme.
tenezzül:
inme, alçalma.
teveccüh:
yönelme, yöneliş.
umur-i cüz’iye:
cüz’î, basit işler.
umur-i hasise ve cüz’iye:
küçük
ve de€ersiz işler.
Vacibü’l-Vücud:
varlı€ı zarurî ve
zatî olan; varlı€ı başkasının varlı-
€ına ba€lı de€il, kendinden olup
ezelî ve ebedî olan Allah.
vehm-i batıl:
hakikatsiz bir şeyi
hakikatmiş gibi düşünmek.
vehm-i seyyi:
kötü vehim, çirkin
vehim.
ziya-i şems:
güneş ışı€ı.
MuhakeMat | 175 |
u
nsuru
l
-a
kîde
amme:
umuma mahsus olan,
genel, umumî.
azamet:
büyüklük.
cüz’iyat:
ehemmiyetsiz, de-
€ersiz, ufak tefek şeyler.
düstur:
kaide, esas, prensip.
ebna-i cins:
kendi cinsinden
olanlar.
ef’al-i ihtiyâriye:
kişinin ken-
di iste€iyle yaptı€ı işler, kişi-
nin kendi ihtiyârî fiilleri.
emir:
iş, faaliyet.
fenâfilmaksat:
kendisini
unutup yalnızca maksadına
çalışmak ve onda yok olmak.
hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden.
halk-ı şer:
şerrin yaratılışı,
şerri yaratma.
hasis:
ufak, de€ersiz.
hata-i bîedebâne:
edepsizce
ve terbiyesizce yapılan hata.
hata-i mahz:
sırf hata, hata-
dan başka bir şey olmayan.
himmet:
çalışma, çabalama,
gayret gösterme.
hükema:
filozoflar.
ilim:
bilgi, marifet.
ilm-i ‹lâhî:
Allah’ın ilmi.
inhisar:
yalnız bir şeye ait kıl-
ma, tekelleşme.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.
isnat:
dayandırma.
itikat:
inanç, iman.
kast:
bir işi bile bile, isteyerek
yapma.
kıyas-ı maalfarık:
birbirine
benzemeyen şeyler arasında
yapılan geçersiz kıyas.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kuvve-i vahime:
vehim ve
hayal duygusu, kuruntu has-
sası.
1...,165,166,167,168,169,170,171,172,173,174 176,177,178,179,180,181,182,183,184,185,...332
Powered by FlippingBook