Muhakemat - page 161

(1)
æ
(2)
$G o
?ƒ`o
°Sn
Q Gk
ós
ªn
ëo
e s
¿n
G o
ón
¡`r
°Tn
Gn
h *G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’ r
¿n
G o
ón
¡`r
°Tn
G
Bu kelime-i âliye üssülesas-ı İslâmiyet olduğu gibi, kâi-
nat üstünde temevvüç eden İslâmiyet’in en nuranî ve en
ulvî bayrağıdır.
evet, misak-ı ezeliye ile peyman ve yeminimiz olan
iman, bu menşur-i mukaddeste yazılmıştır.
evet, âb-ı hayat olan İslâmiyet ise, bu kelimenin ay-
nü’l-hayatından nebean eder.
evet, ebede namzet olan nev-i beşer içinde saadetsa-
ray-ı ebediyeye tayin ve tebşir olunanın ellerine verilmiş
bir ferman-ı ezelîdir.
evet, kalb denilen avalim-i gayba karşı olan pencere-
sinde kurulmuş olan lâtife-i rabbaniyenin fotoğrafıyla
alınan timsal-i nuranî ile sultan-ı ezel’i ilân eden harita-i
nuraniyesidir ve tercüman-ı beliğidir.
evet, vicdanın esrarengiz olan nutk-ı beliğânesini ce-
miyet-i kâinata karşı vekâleten inşat eden hatib-i fasihi
ve kâinata Hâkim-i ezel’i ilân eden imanın mübelliğ-i be-
liği olan lisanın elinde bir menşur-i lâyezalîdir.
zeval bulmaz ferman.
menşur-i mukaddes:
mukaddes
ferman. (kelime-i şehadet kaste-
dilmektedir).
misak-ı ezeliye:
ezelî sözleşme;
Allah’ın ruhları yarattı€ı zaman,
onlara, “Ben sizin Rabbiniz de€il
miyim?” dedi€inde onların, “Evet,
Rabbimizsin.” diye cevap verme-
leri hâdisesi.
mübelli€-i beli€:
noksansız ve
güzel bir şekilde, bela€atli konu-
şarak tebli€ eden, haber veren.
namzet:
aday.
nebean:
pınar suyunun yerden
kaynaması.
nev-i beşer:
insano€lu, insanlar.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
nutk-ı beli€âne:
belagatli nutuk,
konuşma.
peyman:
yemin, and, kasem.
saadetsaray-ı ebediye:
ebedî
saadet sarayı.
Sultan-ı ezel:
kudret kuvvet ve
iktidarı zamanla kayıtlı olmayan,
saltanatının başlangıcı olmayan
sultan.
tayin:
vazifeye gönderme, bir işe
yerleştirme, atama.
tebşir:
müjde verme, müjdele-
me.
temevvüç:
dalgalanma, dalga
dalga olma, çalkalanma.
tercüman-ı beli€:
belâgatlı tercü-
man.
timsal-i nuranî:
nurlanmış gö-
rüntü, örnek.
ulvî:
yüksek, yüce.
üssülesas-ı ‹slâmiyet:
‹slam’ın
hakikî ve sa€lam temeli.
vekâleten:
vekâlet yoluyla, birisi-
ne vekil olarak, başkası adına.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi kö-
tüden ayırabilen, iyilik etmekten
lezzet duyan ve kötülükten elem
alan manevî his.
âb-ı hayat:
hayat suyu.
avalim-i gayp:
gayb âlemleri.
aynülhayat:
hayat gözesi.
cemiyet-i kâinat:
kâinattaki
varlıklar toplulu€u.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
esrarengiz:
esrarlı, sırlı, gizli,
gizemli.
ferman-ı ezelî:
ezelî olan fer-
man.
hâkim-i ezel:
ezele hükme-
den Allah.
harita-i nuraniye:
nurlu hari-
ta.
hatib-i fasih:
açık ve güzel
konuşan hatip.
ilân:
yayma, duyurma, bildir-
me.
iman:
inanç, itikat.
inşat:
şiir okuma, şiiri kuralı-
na uygun olarak okuma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kelime-i âliye:
yüce kelime.
lâtife-i Rabbanîye:
Allah’ın
yalnız kendi sevgisi için yarat-
tı€ı, kalbe ba€lı ince duygu.
lisan:
dil.
menşur-i lâyezalî:
bitmeyen,
1.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
2.
Şehadet ederim ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şahadet ederim ki, Muham-
med (
ASM
), Allah’ın resulüdür.
MuhakeMat | 161 |
u
nsuru
l
-a
kîde
1...,151,152,153,154,155,156,157,158,159,160 162,163,164,165,166,167,168,169,170,171,...332
Powered by FlippingBook