demek, mana ve makam ve sanat ise, kelâmın delâ-
let-i vaziyyesine yardım edebilir. nasıl kelâm delâlet-i va-
ziyye ile manayı gösterir; öyle de, böyle üslûp ise, tabi-
atıyla manaya işaret eder. eğer bir numune istersen, do-
kuzuncu Meseledeki Arabî parçalarına bak. İşte:
n
?u
`Hn
Q p
äÉn
`j'
G u
…n
Ép
Ñn
a n
¿'
Gr
ôo
?r
dG n
ºs
?`n
Y …/
òs
dG p
ø'
ªr
Ms
ôdG p
?n
Ón
c »'
dp
G r
ôo
¶r
fÉn
a
n
¿ƒo
?p
ªr
ën
j n
øj/
òs
dG n
Ú
u
`
jp
ôp
gÉs
¶?p
d m
òp
Ä`n
æ«/
M l
?r
jn
ƒn
a o
án
?«/
?n
ër
dG p
?p
ò'
g »
s
?`n
én
àn
J n
’
p
QGn
ôr
µs
àdG »n
?n
Y n
¿ƒo
ªn
¡r
Øn
j n
’ Én
e
p
?j/
QÉn
Øn
J r
øp
e …'
ór
Ln
G Én
¡s
fp
Én
a »'
°Sƒo
e p
ás
°üp
b »'
dp
G r
ôo
¶r
fÉn
a n
âr
İp
T r
¿p
Én
a
k
ás
Ñ`n
ën
e p
¿Én
«n
Ñr
dG o
In
ôn
ën
°S r
äs
ôn
în
a p
AÉn
°†r
«n
Ñr
dG p
ón
«r
dÉp
H o
¿'
Gr
ôo
?r
dG Én
gn
òn
Nn
G Én
°ün
©r
dG
(1)
/
¬p
àn
Zn
Ón
Ñp
d n
øj/
óp
LÉn
°S k
In
ôr
«n
Mn
h
eğer istersen ulûm-i aliyenin (
¬«p
dBG
) kitaplarının dibace-
lerine bak. eğer, çendan o dibacelerde şu sanat-ı belâgat
çok dakik ve lâtif olmazsa da, fakat ondaki beraatü’l-is-
tihlâl bu hakikate bir beraatü’l-istihlâldir.
Hem de şu kitabın dibacesinde mu’cizata işaret yolun-
da, peygamberimizin zatı nübevvetine mu’cize gösteril-
miştir. Hem de, üçüncü Makalenin dibacesinde kelime-i
Şahadetin iki cümlesi birbirine şahit gösterilmiştir. Hem
de Yedinci Mukaddemede, inşikak-ı kamer’e yere inmeyi
ilâve edenlere denilmiş: “Mu’cizenin kamerini münhasıf
ve Şems gibi bürhan-ı nübüvveti süha gibi mahfî olmasına
MuhakeMat | 153 |
u
nsuru
’
l
-B
elâgaT
bölünmesi, ayın yarılması; Hz.
Peygamberin müşriklere karşı
göstermiş oldu€u ayın yarılıp iki-
ye ayrılma mu’cizesi.
kamer:
ay, peyk.
kelâm:
söz.
lâtif:
güzel, hoş.
mahfî:
gizli, saklı.
makam:
yer, mevki, durak.
mesele:
önemli konu.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük
harika işler.
mu’cize:
benzerini yapmaktan
insanların aciz kaldı€ı şey.
mukaddeme:
başlangıç.
münhasıf:
ayın sönükleşmesi.
nübüvvet:
nebilik, peygamberlik,
Allah elçili€i.
numune:
örnek.
sanat-ı belâgat:
güzel ve etkili
söz söyleme sanatı.
Süha:
Büyükayı yıldız kümesinin
en küçük yıldızı.
tabiat:
yapı, huy, karakter.
ulûm-i aliye:
gramer, matematik,
mantık gibi alet ilimleri.
üslûp:
sanatkârın görüş, duyuş,
anlayış ve anlatıştaki özelli€i.
zat:
ululuk sahibi kişi, şahıs (
ASM
).
1.
Kur’ân’ı öğreten Rahman’ın kelâmına bir bak: Rabbinin ayetlerinden hangi biri var ki, bu
hakikat onda tecelli etmesin? Yazıklar olsun o zahirperestlere ki, anlamadıkları şeyi tekra-
ra hamlederler.
Bu hakikati görmek istersen, kıssa-i Mûsa’ya bak. Bu kıssanın tamamından, onun her bi-
rinden daha büyük bir kuvvet vardır ki, Kur’ân onu yed-i beyzasına aldığı vakit, ilm-i beya-
nın sahirleri, onun belâgatine hayran kalmış ve hayret ve muhabbetle secdeye varmışlar.
arabî:
Arab diline ait.
beraatü’l-istihlâl:
bir kitabın,
bir şiirin veya bir makalenin
başında, içindekiler hakkında
toplu bir fikir verecek surette
güzel sözler kullanma.
bürhan-ı nübüvvet:
pey-
gamberlik delilleri, peygam-
berli€inin hak oldu€unu ispat
eden delil.
çendan:
gerçi, her ne kadar.
dakik:
ince ve derin.
delâlet-i vaziyye:
söylenen
sözün anlatılmak istenen ma-
naya delil olması, anlamı be-
lirtmesi.
dibace:
mukaddeme, başlan-
gıç, ön söz.
Şems:
güneş.
hakikat:
gerçek.
inşikak-ı kamer:
Ay’ın ikiye