İtİZaR
Kısa cümlelerle söylemiyorum; muğlâkça oluyor. Zira
şu hakaik her tarafa derin köklerini attıklarından, mese-
le uzunlaşıyor. Suret-i meseleyi bozmak ve parça parça
etmek ve hakikati incitmek istemiyorum. Hem de hakika-
tin etrafına bir daireyi çekmek istiyorum; tâ hakikat mah-
sur kalıp kaçmasın. Ben tutmazsam, başkası tutsun. Be-
ni mazur tutsanız, febiha… Ve illâ hürriyet var; tahak-
küm yoktur. Keyfinize…
Mukaddeme
peygamberin delil-i sıdkı, her bir hareket, her bir hâli-
dir. evet, her bir hareketinde adem-i tereddüt ve mute-
rizlere adem-i iltifat ve muarızlara adem-i mübalât ve
muhalif olanlardan adem-i tahavvüfü, sıdkını ve ciddiye-
tini gösteriyor. Hem de, evamirinde hakikatin ruhuna
olan isabeti, hakkıyetini gösterir.
Elhasıl:
tahavvüf ve tereddüt ve telâş ve mübalât gibi
hile ve adem-i vüsuku ve itminansızlığı imâ eden umûr-
lardan müberra iken, bilâperva ve kuvvet-i itminan ile en
hatarlı makamlarda olan hareketi ve nihayette olan isa-
beti ve iki âlemde semere verecek olan zîhayat kaidele-
ri; harekâtıyla tesis ettiğine binaen, her bir fiil ve her bir
tavrının iki taraftan, yani bidayet ve nihayetten ciddiyeti
ve sıdkı, nazar-ı ehl-i dikkate arz-ı didar ediyor. Bahusus
mecmu-i harekâtının imtizacından ciddiyet ve hakkıyet
şûle-i cevvale gibi; ve in’ikâsatından ve muvazenatından
sıdk ve isabet, berk-i lâmi gibi tezahür ve tecelli ediyor.
ba€daşma.
in’ikâsat:
aksetmeler, yansıma-
lar.
itizar:
özür dileme, bir sebep gös-
tererek affını dileme.
itminan:
inanma, güvenme, gö-
nül rahatlı€ı içinde tereddütsüz
kabul etme.
kaide:
kural, esas, düstur.
kuvvet-i itminan:
emniyet için-
de olmanın verdi€i kuvvet.
mahsur:
hasredilmiş, sınırlanmış.
makam:
yer.
mazur:
özürlü, özrü olan.
mecmu-i harekât:
hareketlerin
hepsi, toplucası.
mesele:
konu.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
mübalât:
dikkatle gözden geçir-
me, özen, itina, ihtimam, dikkat.
müberra:
temize çıkmış, aklan-
mış; müstesna, azade.
mu€lâk:
karışık.
muhalif:
muhalefet eden, bir fiil
ve düşünceye karşı zıt düşünce-
de bulunan.
mukaddeme:
başlangıç.
muteriz:
itiraz eden, karşı çıkan,
itirazcı.
muvazenât:
dengeler, ölçüler.
nazar-ı ehl-i dikkat:
dikkatli kişi-
lerin nazarı, inceleyicilerin bakış
açısı.
nihayet:
son.
semere:
meyve, güzel netice.
sıdk:
do€ruluk.
şule-i cevval:
sürekli hareket
ederek etrafına ışık saçan parıltı.
suret-i mesele:
meselenin şekli.
tahakküm:
zorla hükmetme,
hükmü altına alma.
tahavvüf:
korkuya düşme, kork-
ma.
tecelli:
belirme, bilinme, görün-
me.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede
kalma.
tesis:
kurma, meydana getirme.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
umur:
işler.
zîhayat:
hayat sahibi.
MuhakeMat | 193 |
u
nsuru
’
l
-a
kîde
adem-i iltifat:
iltifat etme-
mek.
adem-i mübalât:
dikkatsizlik,
itina göstermeme, aldırış et-
meme.
adem-i tahavvüf:
korkusuz-
luk, korkuya düşmemek.
adem-i tereddüt:
tereddüt-
süz, tereddüt etmeden.
adem-i vüsuk:
güven olma-
yış.
âlem:
dünya.
arz-ı didar:
yüz gösterme,
yüzünün güzelli€ini göster-
me.
bahusus:
hususiyetle, en çok,
hele.
berk-i lâmi:
parıldayan şim-
şek, parlak şimşek.
bidayet:
başlangıç.
bilâperva:
korkusuzca, çekin-
meden.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
ciddiyet:
ciddîlik.
delil-i sıdk:
do€ru delil.
elhasıl:
hasılı, netice itibariy-
le, kısaca.
evamir:
emirler, buyruklar,
buyrultular, işler.
febihâ:
ne âlâ, ne güzel; öyle
olsun, o halde, çok güzel.
fiil:
iş, hareket.
hakaik:
hakikatler, do€rular,
gerçekler.
hakikat:
gerçek.
hakkıyet:
haklılık.
harekât:
hareketler, davra-
nışlar.
hatar:
tehlike.
illâ:
mutlaka, muhakkak, ne
olursa olsun.
ima:
işaretle anlatma, üstü
kapalı ifade etme.
imtizaç:
uyuşma, uygunluk,