Muhakemat - page 196

İŞaRET vE TEMBİh
Görüyoruz: Bu zamanda sıdk ve kizbin mabeynleri
ancak bir parmak kadar vardır. Bir çarşıda ikisi de satı-
lır. Fakat, her bir zamanın bir hükmü var. Hiçbir za-
manda Asr-ı Saadet gibi sıdk ve kizbin ortasındaki mesa-
fe açılmamıştır. Şöyle ki:
Sıdk, kendi hüsn-i hakikîsini kemal-i haşmetle izhar ve
onunla temessük eden Muhammed’i
(
ASM
)
âlâyıilliyyin-i
şerefe i’lâ ve âlemde inkılâb-ı azîmi ika etti inden, şark-
tan garba kadar kizpten bu’d derecesini göstermekle kıy-
met-i âliyesini i’lâ etmek cihetiyle suku ve metaını gayet
nafık ve raic etmiştir.
(HaşİYe 1)
Ve kizp ise, teşebbüsat-ı azîmeyi murdarların lâşeleri gi-
bi ruhsuz bıraktığı için, nihayet kubhunu izhar ve onunla
temessük eden Müseylime ve emsali, esfel-i safilîn-i hıssete
düşürdüğü cihetle, meta-ı zehralûdu ve suku gayet muattal
ve kesat etmiştir.
(HaşİYe 2)
İşte ehl-i izzet ve tefahur olan kavm-i Arab’ın tabiatla-
rındaki meylü’r-raiç saikasıyla müsabaka ederek, o kâsit
kizbi terk edip ve raiç sıdk ile tecemmül ederek adaletleri-
ni âleme kabul ettirmişlerdir. İşte Sahabelerin aklen olan
adaletleri bu sırdan neş’et eder.
HaşİYe 1:
Şimdiki hürriyet gibi.
HaşİYe 2:
Menfur casusluk gibi.
aklen:
akıl ile, akıl yolu ile, akıl
gere€ince.
âlâyıilliyyin-i şeref:
en yüksek
ve en mükemmel derecedeki şe-
ref.
âlem:
dünya, cihan; bütün yara-
tılmışlar.
asr-ı Saadet:
saadet, mutluluk
asrı; Peygamberimiz (a.s.m) ve
Dört Halifenin yaşadı€ı devire ve-
rilen ad.
bu’d:
uzaklık, uzak olma.
cihet:
yön.
ehl-i izzet ve tefahur:
izzet ve
şereflerine düşkün olanlar.
emsal:
benzerler.
esfel-i safilîn-i hısset:
alçaklı€ın
en aşa€ı derecesi.
garp:
batı.
gayet:
son derece.
haşiye:
dipnot.
hüküm:
karar, emir.
hüsn-i hakikî:
hakikî güzellik.
i’lâ:
yükseltme, yüceltme.
ika:
vuku buldurma, yapma, yap-
tırma.
inkılâb-ı azîm:
büyük inkılâp, bü-
yük ve köklü de€işiklik.
izhar:
gösterme, açı€a vurma.
kâsit:
rağbet edilmeyen.
kavm-i arab:
Arab kavmi, milleti.
kemal-i haşmet:
haşmetin son
derecesi, mükemmel büyüklük
ve heybet.
kesat:
alış verişte durgunluk, sü-
rümsüzlük.
kıymet-i âliye:
yüksek de€er.
u
nsuru
l
-a
kîde
| 196 | MuhakeMat
kizp:
yalan.
kubuh:
çirkinlik.
lâşe:
leş.
mabeyn:
ara.
mesafe:
ara.
meta:
mal.
meta-ı zehrâlûd:
zehir karış-
mış şey, zehirli meta.
meylü’r-raiç:
ra€bette olma
meyli, iste€i, revaçta omayı
arzulama.
muattal:
terk edilmiş, kulla-
nılamaz olmuş.
murdar:
murdar, pis, kirli, i€-
renç.
müsabaka:
yarışma.
nafık:
geçer para, geçer akçe.
neş’et:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
nihayet:
son derece.
raiç:
revaçta olan, ra€bet gö-
ren, tutulan.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz.
Muhammed’in mübarek yü-
zünü görmekle şereflenen ve
onun sohbetlerine katılan
mü’min kimse.
saika:
sevk eden, sürükleyen,
sebep olan.
şark:
do€u, do€u bölgeleri.
sıdk:
do€ruluk.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dik-
kat ve tecrübe ile anlaşılan
en ince yanı.
suk:
çarşı, pazar.
tabiat:
yapı, huy, karakter.
tecemmül:
ziynetlenme, süs-
lenme, süs.
tembih:
hatırlatma, ihtar.
temessük:
yapışma, sarılma,
sıkıca tutunma.
teşebbüsat-ı azîme:
büyük
işlere girişme, büyük girişim-
ler.
1...,186,187,188,189,190,191,192,193,194,195 197,198,199,200,201,202,203,204,205,206,...332
Powered by FlippingBook