Mesnevi-i Nuriye - page 373

Üçüncüsü, tahavvül, tekemmül şe’ninde olan şeylerin
lisan-ı istidat ile hissedilen istidadî dualarıdır. Evet, her
şey Cenab-ı Hakkı tesbih ettiği gibi, lisanıyla, ihtiyacıyla,
istidadıyla dahi Allah’a dua eder.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Çekirdek ağaç olmazdan evvel, yumurta kuş olmaz-
dan evvel, habbe başak vermezden evvel binlerce imkân
ve ihtimaller içerisinde ve binlerce suret ve şekillere gir-
mek kabiliyetinde iken, o eğri büğrü ihtimaller, yollar
içinden çekilip doğru ve müstakim müntec bir şekle, bir
vaziyete sevk edilmelerinden anlaşılır ki, o tohumlar ev-
velce de Allâmü’l-guyûb’un terbiye, tedvir, tedbiri altın-
da imişler. sanki, o tohumların her birisi, kudret kitapla-
rından istinsah edilmiş küçük bir tezkeredir. Yahut bir
fihristedir, ilm-i ezelîden alınmıştır. Yahut kader kitapla-
rından yazılmış bazı düsturlardır.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Mü’min olan zat, mana-i harfiyle, yani gayre bir ha-
dim ve bir alet sıfatıyla kâinata bakıyor; kâfir ise, mana-i
ismiyle, yani müstakil bir “ağa” nazarıyla âleme bakıyor.
Bu itibarla, her bir masnuda iki cihet vardır: Bir ciheti
kendi zat ve sıfâtından ibarettir, diğer ciheti sânia ve es-
ma-i Hüsnadan kendisine olan tecelliyata bakar. İkinci
cihetin dairesi daha geniş ve mealce daha kâmildir. zira,
bir harf kendi zatına bir harf miktarı –o da bir vecihle–
delâlet eder; kâtibine çok vecihler ile delâlet eder ve kâ-
tibini bakanlara tarif ve tavsif eder.
Mesnevî-i nuriye | 373 |
ş
ule
kâtip:
yazan, yazıcı.
kudret:
Allah’ın bütün varlığı çev-
releyen ezelî kuvveti.
lisan:
dil.
lisan-ı istidat:
kabiliyet dili.
mana-i harfî:
bir şeyin kendisini
değil de sanatkârını, ustasını, sa-
hibini bilip tanıtan mana.
mana-i ismî:
bir şeyin bizzat ken-
disine bakan ve kendisini tanıtan
manası.
masnu:
sanatla yapılmış eşya,
varlık.
meal:
mana, anlam, mefhum.
mü’min:
iman eden, inanan.
müntec:
neticelenmiş, neticeye
varılmış, sonu belli olmuş.
müstakil:
bağımsız, başkasına tâ-
bi olmayan.
müstakim:
doğru.
nazar:
bakış, bakış açısı.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
şe’n:
iş, durum, özellik, yapı.
sevk:
yöneltme, gönderme.
sıfât:
vasıflar, nitelikler, sıfatlar.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
tahavvül:
değişme, dönüşme,
başkalaşma.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını içi-
ne alacak şekilde anlatma.
tavsif:
vasıflandırma, mahiyetini
ortaya koyma, niteleme.
tecelliyat:
tecelliler, görüntüler.
tedbir:
idare etme, çekip çevirme.
tedvir:
çekip çevirme, idare etme.
tekemmül:
olgunlaşma, kemale
erme, mükemmelleşme.
terbiye:
besleyip büyütme, yetiş-
tirme, eğitme.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tutma,
Cenab-ı Hakkı şanına layık ifade-
lerle anma.
tezkere:
belge, pusula.
vaziyet:
durum.
vecih:
cihet, yön.
zat:
kişi, şahıs.
âlem:
dünya, cihan; bütün ya-
ratılmışlar.
Allâmü’l-Guyûb:
gaybı bilen,
görünmeyen şeyleri bilen, Al-
lah.
cihet:
yön.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
düstur:
kaide, esas, prensip.
esma-i Hüsna:
Allah’ın adları,
Allah’ın doksan dokuz güzel
ismi.
evvel:
önce.
evvelce:
daha önce.
fihriste:
katalog, liste.
gayr:
başka, diğer.
habbe:
tane.
hadim:
hademe, hizmetçi.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
ihtimal:
olabilirlik.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!
ilm-i ezelî:
ezelî ilim, Cenab-ı
Hakkın sonsuz ezelî ilmi.
imkân:
mümkün olma, olabi-
lirlik.
istidadî:
.
istidat:
yaratılıştan olan ve za-
manla geliştirilen kabiliyet; bir
şeyin kazanılmasına olan fıtrî
meyil.
istinsah:
nüshasını yazma, ör-
neğini çıkarma, kopya etme.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kader:
İlâhî hüküm; Cenab-ı
Hakkın takdir ve tayin etmesi.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti in-
kâr eden, dinsiz.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kâmil:
olgun, noksansız, mü-
kemmel.
1...,363,364,365,366,367,368,369,370,371,372 374,375,376,377,378,379,380,381,382,383,...528
Powered by FlippingBook