esmasına, şuunatına bir bürhan ve bir tercümandır. Ve
keza, nev-i beşerin şeriat kitabı, hikmet kitabı, dua kita-
bı, davet kitabı, ibadet kitabı, emir kitabı, zikir kitabı, fi-
kir kitabı olmakla, zahiren bir kitap şeklinde ise de, ihti-
va ettiği fünun ve ulûm cihetiyle binlerce kitap hükmün-
dedir.
ÜÇÜnCÜ KATre
tekrarat-ı kur’âniyedeki i’cazın bir lem’asını beyan
zımnında Altı noktadan ibarettir.
•
Birinci Nokta:
kur’ân bir zikir kitabı, bir dua kitabı,
bir davet kitabı olduğuna nazaran, surelerinde vukua ge-
len tekrar, belâgatçe ayn-ı isabet ve ayn-ı hikmettir.
Çünkü, zikir ve duadan maksat, sevaptır ve merhamet-i
İlâhiyeyi celp etmektir. Malûmdur ki, bu gibi hususlarda
fazlasıyla tekrar lâzımdır ki, o nispette sevap kazanılsın
ve merhamet celp edilsin. Hem de, zikrin tekrarı kalbi
tenvir eder, duanın tekrarı bir takrirdir. davet dahi, tek-
rarı nispetinde tesiri, te’kidi vardır.
•
İkinci Nokta:
kur’ân bütün beşerin tabakatına hitap
ve deva olduğu için, zeki-gabi, takî-şakî, zahit-gayr-i za-
hit bütün insan tabakaları şu hitab-ı İlâhiyeye mazhar ve
bu eczahane-i rahmaniyeden ilâç almaya hakları vardır.
Hâlbuki, kur’ân’ı tamamen ve daima okumak herkese
müyesser değildir. Bunun için, lüzumlu olan maksatlar,
hüccetler, bilhassa uzun surelerde tekrar edilmiştir ki,
her bir sure hemen hemen bir küçük kur’ân hükmünde
olsun ki, herkes sühuletle istediği vakit istediği sureyi
Mesnevî-i nuriye | 363 |
o
n
d
ördüncü
r
eşha
i’caz:
mu’cizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
katre:
damla.
keza:
böylece, aynı şekilde.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
lem’a:
parıltı.
maksat:
kastedilen şey; gaye.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
merhamet-i ilâhiye:
Allah’ın mer-
hameti.
müyesser:
kolay olan, kolay ge-
len.
nazaran:
nispeten, kıyaslayarak,
göre.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nispet:
oran, ölçü.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
şaki:
Allah’ın rızasından ve ahiret
mutluluğundan yoksun kimse.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi.
sühulet:
kolaylık.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
şuunat:
şuunlar, keyfiyetler, hâl-
ler; işler.
tabaka:
derece, kat.
tabakat:
tabakalar.
takî:
günahtan sakınan, haram-
dan kaçınan, dinine bağlı kimse.
takrir:
iyi ifade etmek; yerleştir-
me, sağlamlaştırma.
te’kit:
kuvvetlendirme, sağlamlaş-
tırma.
tekrarat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
tekrarlamaları, Kur’ân’da tekrarla-
nan ibare, mevzu ve ayetler.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma,
ışıklandırma.
tesir:
etki.
ulûm:
ilimler.
vuku:
olma, meydana gelme.
zahiren:
görünüşte.
zahit:
dünyevî işlerden el etek çe-
ken, kendini Allah’a adayan; gü-
nahlardan sakınan, çok takva sa-
hibi olan.
zikir:
Allah’ın adlarını anarak dua
etme, Allah’ı anma.
zımın:
iç taraf, iç.
ayn-ı hikmet:
tamamen fay-
dalı ve gayeli, hikmetin tâ
kendisi.
ayn-ı isabet:
isabetin, doğru-
luğun ta kendisi.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı
ve tesirli ifade; bir şeyde saklı
bulunan derin anlam.
beşer:
insan, insanlık.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
bilhassa:
özellikle.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
cihet:
yön.
deva:
ilaç, çare.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
eczahane-i rahmaniye:
mer-
hamet sahibi olan Allah’ın ec-
zanesi, bütün dertlerin deva-
sının bulunduğu âlem.
emir:
dinin emir ve yasakları
karşısında sorumlu bulunan
erkek ve kadınların yapmakta
sorumlu tutulduğu dinî işler.
esma:
adlar, isimler.
fünun:
fenler.
gabi:
anlayışsız, ahmaklık.
gayr-i zahit:
zahit olmayan,
dünyadan el etek çekeme-
yen.
hikmet:
nesnelerin, varlıkların
durumları, iç ve dış hâlleri ile
kâinattaki ve yaratılıştaki İlâhî
maksatlar.
hitab-ı ilâhiye:
Allah’ın kendi
zatına mahsus olan hitabı.
hitap:
söz söyleme, topluluğa
veya birisine karşı konuşma.
hüccet:
delil.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.