Mesnevi-i Nuriye - page 355

leziz meyveleri koparıp yemek zahmet midir? Allah insaf
versin!
Hülâsa
: Allah’ı ittiham etmekle işini terk edip, Allah’ın
işine karışma ki, nankör asiler defterine kaydolmayasın.
ó®ò
(1)
r
ºo
µ
n
d r
Öp
én
à°r
Sn
G /
ʃo
Yr
Oo
G
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
“Bazı dualar icabete iktiran etmez” diye iddiada bulun-
ma. Çünkü, dua bir ibadettir. İbadetin semeresi ahirette
görünür. dünyevî maksatlar ise, namaz vakitleri gibi,
dualar ibadeti için birer vakittirler, duaların semeresi de-
ğillerdir. Meselâ, şemsin tutulması küsuf namazına, yağ-
mursuzluk yağmur namazına birer vakittir.
Ve keza, zalimlerin tasallutu ve belâların nüzulü, bazı
hususî dualara vakittir. Bu vakitler bâkî kaldıkça, o na-
mazlar, o dualar yapılır. eğer bu vakitlerde dünyevî mak-
satlar hâsıl olursa, zaten nurun alâ nur. Ve illâ, “İcabet,
duaya iktiran etmedi” diyemezsin. Ancak “Henüz vakit
inkıza etmemiş, duaya devam lâzımdır” diyebilirsin.
Çünkü, o maksatlar duaların mukaddemesidir, neticesi
değillerdir.
Cenab-ı Hakkın duaların icabetine vaat etmesi ise: İca-
bet, ayn-ı kabul değildir. Yani, icabet kabulü istilzam et-
mez. duaya her hâlde cevap verilir, cevapsız bırakılmaz.
Mesnevî-i nuriye | 355 |
o
nuncu
r
isale
maksat:
gaye.
meselâ:
örneğin.
mukaddeme:
başlangıç, giriş.
nurun alâ nur:
nur üstüne nur;
güzelden de güzel, iyiden de iyi,
aydınlıktan da aydınlık.
nüzul:
yukarıdan aşağıya inme,
iniş.
rızık:
Allah’ın lütuf ve ihsan ettiği
nimetler.
sath-ı arz:
yeryüzü, rûy-i zemin.
semere:
meyve, güzel netice.
şems:
güneş.
tasallut:
birini rahatsız etme, mu-
sallat olma, hükmü altına alma.
vaat:
söz verme, ahit.
zahmet:
zor, güç.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
asi:
isyan eden, başkaldıran.
ayn-ı kabul:
kabulün ta ken-
disi.
bâkî:
daimî.
belâ:
musibet, sıkıntı.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
dünyevî:
dünyaya ait.
enva-ı erzak:
rızık çeşitleri.
hâsıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası,
özeti.
hususî:
özel.
icabet:
karşılık verme, cevap
verme.
icabet:
yerine getirme, gere-
ğini yapma, cevap verme.
iktiran:
birlikte, beraber gel-
me.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki.
illâ:
aksi hâlde, aksi takdirde,
yoksa.
inkıza:
sonu gelme, nihayet
bulma, sona erme.
istilzam:
gerektirme.
ittiham:
suç altında bulunma,
töhmetli olma.
keza:
böylece, aynı şekilde.
küsuf:
güneş tutulması duru-
munda kılınan iki rekâtlık na-
file namaz, küsuf namazı.
leziz:
lezzetli, tatlı.
1.
Bana dua edin, size cevap vereyim. (Mü’min Suresi: 60.)
1...,345,346,347,348,349,350,351,352,353,354 356,357,358,359,360,361,362,363,364,365,...528
Powered by FlippingBook