(1)
o
¿Gn
ƒn
«n
?r
G n
»p
¡n
d n
In
ôp
N'
’r
G n
QGs
ódG s
¿p
Gn
h l
Öp
©n
dn
h l
ƒr
¡n
d s
’p
G BÉ n
«r
f t
ódG o
Iƒ'
«n
?r
G p
?p
ò'
g Én
en
h
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ih-
tiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden
ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın leva-
zımatı, Malikü’l-Mülk tarafından verilmiştir. Fakat, o leva-
zımatı cehlinden dolayı tamamen bu hayat-ı fâniyeye sarf
ediyor. Hâlbuki, o levazımattan lâakal onda biri dünyevî
hayata, dokuzu hayat-ı bâkiyeye sarf etmek gerektir.
Acaba birkaç memleketi gezmek için hükümetten yir-
mi dört lira harcırah alan bir memur, ilk dâhil olduğu
memlekette yirmi üç lirayı sarf ederse, öteki yerlerde ne
yapacaktır? Hükûmete ne cevap verecektir? Böyle ya-
pan, kendisine akıllı diyebilir mi?
Binaenaleyh, Cenab-ı Hak her iki hayat levazımatını
elde etmek için yirmi dört saatlik bir vakit vermiştir. Ço-
ğunu aza, azını çoğa vermek suretiyle, yirmi üç saat kı-
sa ve fânî olan dünya hayatına, hiç olmazsa bir saati de
beş namaza ve bâkî ve sonsuz uhrevî hayata sarf etmek
lâzımdır ki, dünyada paşa, ahirette geda olmasın!
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Gafil olan insan, kendi vazifesini terk eder, Allah’ın
vazifesiyle meşgul olur.
evet, insan gafletten dolayı iktidarı dâhilinde kolay
olan ubudiyet vazifesinin terkiyle, zayıf kalbiyle rububiyet
Mesnevî-i nuriye | 353 |
o
nuncu
r
isale
kardeşim, bil ki.
lâakal:
en azından, hiç olmazsa.
levazımat:
lüzumlu maddeler, ih-
tiyaç maddeleri.
Malikü’l-Mülk:
mülkün maliki;
bütün mülklerin sahibi, her şeyin
maliki olan Allah.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgilenen.
rububiyet:
Rablık, ilâhlık.
sabavet:
sabîlik, çocukluk.
sarf:
harcama.
suret:
biçim, şekil, tarz.
ubudiyet:
kulluk.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
vazife:
görev.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
cehil:
cahillik, bilgisizlik.
dâhil:
girme, içinde olma.
dünyevî:
dünyaya ait.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
fânî:
ölümlü, geçici.
gafil:
gaflette bulunan, endi-
şesiz, nefsine uyarak Allah’ın
emirlerini unutan.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
geda:
dilenci, yoksul.
harcırah:
yol parası, yol mas-
rafı için verilen para, yolluk.
haşir:
kıyametten sonra bü-
tün insanların bir yere toplan-
maları, Allah’ın ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
hayat-ı bakıye:
bâkî olan,
sonsuz hayat, ahiret hayatı.
hayat-ı fânîye:
fânî hayat; so-
nu olan dünya hayatı.
iktidar:
güç yetme, bir işi ger-
çekleştirmek için gereken
kuvvet.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
1.
Bu dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir. Asıl hayata mazhar olan
ise ahiret yurdudur. (Ankebut Suresi: 64.)