Matlûba olan is’af ise, mucîbin hikmetine tâbidir. Me-
selâ, doktoru çağırdığın zaman, herhâlde “ne istersin?”
diye cevap verir. Fakat, “Bu yemeği veya bu ilâcı bana
ver” dediğin vakit, bazen verir, bazen hastalığına, miza-
cına mülâyim olmadığından vermez.
Adem-i kabul esbabından biri de, duayı ibadet kastıy-
la yapmayıp, matlûbun tahsiline tahsis ettiğinden, aksü-
lamel olur; o dua ibadetinde ihlâs kırılır, makbul olmaz.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İnkılâplar neticesinde, her iki taraf arasında geniş ge-
niş dereler husule geliyor. o dereler üstünde her iki
âlemle münasebettar köprüler lâzımdır ki, her iki âlem
arasında gidiş geliş olsun. lâkin, o köprülerin inkılâbat
cinslerine göre şekilleri, mahiyetleri mütebayin, isimleri
mütenevvi olur. Meselâ, uyku âlem-i yakaza ile âlem-i
misal arasında bir köprüdür. Berzah, dünya ile ahiret
arasında ayrı bir köprüdür. Ve misal, âlem-i cismanî ile
âlem-i ruhanî arasında bir köprüdür. Bahar, kış ile yaz
arasında ayrı bir köprüdür. kıyamette ise inkılâp bir de-
ğildir; pek çok ve büyük inkılâplar olacağından, köprüsü
de pek garip, acip olması lâzım gelir.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İnsanın ba’delmevt Hâlık-ı rahman ve rahîm’e rücuu
hakkında ilânat yapan şu
(4)
o
Ü'
Én
Ÿr
G p
¬r
«n
dp
Gn
h
(3)
@ o
Ò°/
ün
Ÿr
G p
¬r
«n
dp
Gn
h
(2)
@ n
¿ƒo
©n
Lr
ôo
J p
¬r
«n
dp
Gn
h
(1)
@ r
ºo
µ`o
©p
Lr
ôn
e p
¬r
«n
dp
G
gibi ayetlerde büyük bir beşaret ve teselli olduğu gibi, ehl-i
isyana da büyük tehditleri ima vardır.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adem-i kabul:
kabul etmeme.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
aksülamel:
tepki, reaksiyon.
âlem-i cismanî:
maddî varlıklarla
ilgili âlem.
âlem-i misal:
görüntüler âlemi,
dünyadaki işlerin görüntülendiği
ve gözlendiği, ruhların bulunduğu
âlem.
âlem-i ruhanî:
ruhlara ait âlem,
ruhlar dünyası.
âlem-i yakaza:
yakaza âlemi,
uyanıklık âlemi.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ba’delmevt:
ölümden sonra.
berzah:
ruhların kıyamete kadar
bekleyeceği, dünya ile ahiret ara-
sındaki yer.
beşaret:
müjde.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i isyan:
isyan edenler.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
garip:
tuhaf, hayret verici.
Hâlık-ı rahman ve rahîm:
son-
suz merhamet ve şefkat sahibi
olan yaratıcı; Allah.
hikmet:
gaye, maksat.
husul:
olma, meydana gelme.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
ilânat:
ilânlar.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki.
ima:
dolaylı, üstü kapalı ifade et-
me.
inkılâbat:
inkılâplar, değişmeler.
inkılâp:
değişme, dönüşüm, kök-
lü değişme.
is’af:
yardım etme, yerine getir-
me.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
tabiatı, niteliği.
makbul:
kabul edilmiş, geçer-
li.
matlûp:
talep edilen, istenilen
şey.
meselâ:
örneğin.
misal:
görüntü, yansıma.
mizaç:
huy, tabiat, fıtrat.
mucîb:
cevap veren, karşılık
veren.
mülâyim:
uygun, uyar, muva-
fık.
mütebayin:
birbirine uyma-
yan, birbirinden ayrı, zıt.
mütenevvi:
aynı cinsten ol-
mayan, nevi nevi, çeşit çeşit.
rücu:
dönme, geri dönme.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden.
tahsil:
elde etme, alma, ka-
zanma.
tahsis:
has kılma, ayırma.
tehdit:
korkutma, gözdağı
verme.
teselli:
avutma, acısını dindir-
me.
1.
Hepinizin dönüşü Onadır. (Yunus Suresi: 4.)
2.
Sonunda Ona döndürüleceksiniz. (Bakara Suresi: 28.)
3.
Herkesin dönüşü de Onun huzurunadır. (Mâide Suresi: 18.)
4.
Dönüş de Onadır. (Ra’d Suresi: 36.)
o
nuncu
r
isale
| 356 | Mesnevî-i nuriye