Hatta, tembel olan adam çalışkanı sever, zayıf olan ka-
viyi takdir ve tahsin eder; fakat çalışmasını ister ki, iş ha-
fif olsun, zahmetten kurtulsun.
dünya da umur-i diniyeye ve a’mal-i ahirete iş ve hiz-
met için kurulmuş bir fabrika olduğu cihetle ve o fabrika
içerisinde işlenen ve yapılan ibadetlerin semeresi öteki
âlemde göründüğüne nazaran, ibadetlerde rekabet edil-
memelidir. olduğu takdirde, ihlâsı kaybolur ve o rekabe-
ti yapan, halkın takdir ve tahsinleri gibi dünyevî bir mü-
kâfatı düşünür. zavallı düşünmüyor ki, o düşünce ile,
amelini adem-i ihlâs ile iptal eder. Çünkü, sevap itâsın-
da ve ücret aldığında, nâsı rabb-i nâs’a şerik yapar ve
halkın nefretlerine hedef olur.
İ’lemeyyühel-aziz!
keramet ile istidraç manen birbirine mübayindir. zira,
keramet, mu’cize gibi, Allah’ın fiilidir. Ve o keramet sahi-
bi de kerametin Allah’tan olduğunu bilir ve Allah’ın ken-
disine hamî ve rakîb olduğunu da bilir; tevekkül ve yakini
de fazlalaşır. lâkin, bazen Allah’ın izniyle, kerametlerine
şuuru olur. Bazen olmaz; evlâ ve eslemi de bu kısımdır.
İstidraç ise, gaflet içinde iken eşya-i gaybiyenin inkişa-
fından ve garip fiilleri izhar etmekten ibarettir. Fakat, bu
istidraç sahibi nefsine istinat ve iktidarına isnat etmekle,
enaniyeti, gururu öyle fazlalaşır ki,
(1)
m
ºr
?p
Y '
¤n
Y o
¬o
à«/
Jho
G BÉ n
ªs
fp
G
okumaya başlar. lâkin o inkişaf, tasfiye-i nefis ve
tenevvür-i kalb neticesi olduğu takdirde, ehl-i istidraç ile
Mesnevî-i nuriye | 359 |
o
nuncu
r
isale
kardeşim, bil ki.
inkişaf:
keşfolunma.
iptal:
boş, hükümsüz bırakma.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
istidraç:
hakkı ve kabiliyeti olma-
dığı hâlde, Allah’ın rahmetinden
uzaklaşıp azabına yaklaşması için,
azgın ve günahkâr kişilere verilen
birtakım olağanüstü hâller, dün-
yevî üstün makam ve mevkiler.
istinat:
dayanma, güvenme.
itâ:
verme; verilme.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller veya ta-
biatüstü hâdiseler.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
mübayin:
uymayan, benzeme-
yen, zıt.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların âciz kaldığı şey.
mükâfat:
iyi bir iş veya hizmetten
dolayı verilen şey, ödül.
nâs:
insanlar.
nazaran:
nispeten, kıyaslayarak,
göre.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
rabb-i nâs:
insanların Rabbi, in-
sanların hidayet ve terbiye edicisi
olan Allah.
rakîb:
görüp, gözeten, kendisin-
den bir şey kaybolmayan, koru-
yucu, yarattıklarından bir an bile
gafil olmayan Allah.
rekabet:
rakip olma hâli, birbirini
çekememe.
semere:
meyve, güzel netice.
şerik:
ortak.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah ta-
rafından verilen mükâfat.
şuur:
bilinç.
tahsin:
beğenme, güzel bulma.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tasfiye-i nefis:
nefsi temizleme,
kötülüklerden arındırma ve güzel-
liklerin taksiminde aradan çıkar-
ma.
tenevvür-i kalp:
kalbi parlatmak,
nurlandırmak.
tevekkül:
bir işi gerçekleşmesi
için gereken çalışmayı ve çabayı
gösterip sebeplere başvurduktan
sonra işi Allah’a bırakma.
umur-i diniye:
dinî emirler, dine
âit işler.
yakin:
kesin bilme, şüpheden sıy-
rılarak son derece doğru ve kuv-
vetli bilme.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
a’mal-i ahiret:
ahirete yöne-
lik ameller, fiiller, ibadetler.
adem-i ihlâs:
ihlâssızlık, sami-
mî olmama.
amel:
fiil, iş.
cihet:
yön.
dünyevî:
dünyaya ait.
ehl-i istidraç:
birtakım harika-
lık ve olağanüstü hâllere sahip
azgın ve sapkın kişiler.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
eslem:
en selâmetli, en emin,
en doğru, en sağlam.
eşya-i gaybiye:
görünmeyen
gizli varlıklar.
evlâ:
daha uygun, daha lâyık,
daha iyi.
fiil:
iş, hareket.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
garip:
tuhaf, hayret verici.
gurur:
kibir, kendi yüksek ve
değerli tutarak böbürlenme.
hamî:
himaye eden, koruyan,
gözeten.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
iktidar:
güç yetme, bir işi ger-
çekleştirmek için gereken
kuvvet.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
1.
Bu servet, ancak bilgim sayesinde bana verilmiştir. (Kasas Suresi: 78.)