Mesnevi-i Nuriye - page 368

Cevap:
“siraç” tabiri şöyle bir tasvire işarettir ki:
Âlem bir saray gibidir; mevcudatı o sarayın müştemilâtı,
tezyinatı makamında olduğu gibi, şems de o saray halkı-
nı tenvir eden İlâhî bir lükstür.
Ve keza, “siraç” tabiri Cenab-ı Hakkın rububiyetinden
doğan vüs’at-i rahmetine ve o rahmet içinde derece-i
in’am ve ihsanına bir ihtar ve azamet-i saltanatı içinde
vahdaniyetine bir ilândır ki; müşriklerin ma’bud ittihaz
ettikleri kocaman şems, âlem sarayında lüks vazifesiyle
muvazzaf musahhar bir memur ve bir hizmetkârdır. Ma-
lûmdur ki, lâmba hizmetini gören camit bir şeyin ibade-
te, yani ma’bud olmaya hiç liyakati var mıdır.
Üçüncü Nükte:
Kur’ân’ın takip ettiği makasıd-ı esasiye ve anasır-ı as-
liye, ubudiyet ile tevhid, risalet, haşir, adalet olmak üze-
re dörttür. Diğer bahsettiği meseleler, ancak bu maksat-
lara vesilelerdir.
Bu itibarla, vesilelerde yapılacak tafsilât,
ol babdaki kavaide muhaliftir. Çünkü,
malâyani ile işti-
gal, maksadı geri bırakıyor.
Bunun içindir ki, bazı mesa-
il-i kevniyede kur’ân-ı Mu’cizülbeyan ihmal veya ipham
veya icmal yapmıştır.
Ve keza, kur’ân’ın muhataplarından kısm-ı ekseri
avamdır. Avam sınıfının hakaik-ı İlâhiyenin ince ve müş-
kül kısmına fehimleri kàdir değildir. Ancak, temsil ve ic-
maller ile fehimlerine yakınlaştırmak lâzımdır. Bunun
içindir ki, kur’ân, kesretle temsilleri zikrediyor ve istik-
balde keşfedilecek bazı mesailde de icmal yapıyor.
adalet:
her hak sahibine hakkının
tam ve eksiksiz verilmesi, düzenli
ve dengeli oluş.
âlem:
dünya, cihan; bütün yaratıl-
mışlar.
anasır-ı asliye:
asıl, temel unsur-
lar.
avam:
kültürlü, yüksek tabaka-
dan olmayan; cahil halk tabakası.
azamet-i saltanat:
saltanatının
azameti, büyüklüğü.
bab:
kısım, bölüm, bahis.
camit:
ruhsuz, cansız madde.
derece-i in’am ve ihsan:
nimet-
lendirme, ihsan ve ikram etme
derecesi.
fehim:
anlayış.
hakaik-ı ilâhiye:
dinî hakikatler;
dinin meseleleri, konuları.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
icmal:
kısa anlatma, özetleme, ay-
rıntılara girmeme.
ihmal:
geçme, atlama.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ilâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı Hakka
dair.
ipham:
kapalı bırakma, belli et-
meme.
iştigal:
bir işle uğraşma, meşgul
olma.
istikbal:
gelecek.
ittihaz:
edinme, kabul etme.
kàdir:
bir işi yapmaya gücü yeten,
kuvvet sahibi olan.
kavaid:
kaideler, usuller, kurallar,
prensipler.
kesret:
çokluk.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kısm-ı ekser:
büyük çoğunluk,
büyük kısım.
liyakat:
lâyık olma, ehliyet.
lüks:
hava basıncıyla çalışan, be-
yaz ve parlak aydınlık sağlayan
gaz lâmbası.
Ma’bud:
kendisine ibadet edilen,
tapınılan, kulluk edilen Allah.
makam:
yer, mevki.
makasıd-ı esasiye:
esas maksat-
lar, gayeler.
maksat:
kastedilen şey; gaye.
malâyani:
manasız, faydasız, boş.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
mesail:
meseleler.
mesail-i kevniye:
oluşla, yaratılış-
la ilgili meseleler.
mevcudat:
varlıklar.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
muhatap:
kendisine hitap olunan,
söz söylenilen kimse.
o
n
d
ördüncü
r
eşha
| 368 | Mesnevî-i nuriye
musahhar:
boyun eğen, emir
altına giren, istenilen hâle ko-
nulmuş.
müşkül:
güç, zor, çetin.
müşrik:
Allah’a şirk koşan, or-
tak tutan.
müştemilât:
şümulünde olan
şeyler, içinde bulunanlar.
muvazzaf:
vazifelendirilmiş,
kendisine görev verilmiş, vazi-
feli.
nükte:
ince manalı, ancak dik-
katle anlaşılabilen mana veya
söz.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
risalet:
elçilik, İlâhî ilhamların
kalbe gelmesi ve tebliğ edil-
mesi.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın
her zaman, her yerde, her
mahlûka muhtaç olduğu şey-
leri vermesi, onu terbiye et-
mesi ve idaresi altında bulun-
durma vasfı.
şems:
güneş.
siraç:
kandil, mum.
tabir:
ifade.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar,
izahlar.
temsil:
benzetme, misal getir-
me.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırma.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
tezyinat:
süsler, süslemeler.
ubudiyet:
kulluk.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve
varlığı, Allah’ın bir oluşu.
vesile:
aracı, vasıta.
vüs’at-i rahmet:
İlâhî rahmet
ve merhametin büyüklüğü,
genişliği.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
1...,358,359,360,361,362,363,364,365,366,367 369,370,371,372,373,374,375,376,377,378,...528
Powered by FlippingBook