Mesnevi-i Nuriye - page 358

İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Cenab-ı Hakkın verdiği nimetleri söyleyip ilân ve tah-
dis-i nimet etmek, bazen gurura ve kibre incirar eder.
tevazu kastıyla da o nimetleri ketmetmek iyi değildir. Bi-
naenaleyh, ifrat ve tefritten kurtulmak için istikamet mi-
zanına müracaat edilmeli. Şöyle ki:
Her bir nimetin iki vechi vardır. Bir vechi insana aittir
ki, insanı tezyin eder, medar-ı lezzeti olur; halk içinde te-
mayüze sebep olur, mûcib-i fahir olur, sarhoş olur, Ma-
lik-i Hakikî’yi unutur, en nihayet kibir ve gurur kuyusuna
düşürtür. İkinci vechi ise in’am edene bakar ki, keremi-
ni izhar, derece-i rahmetini ilân, in’amını ifşa, esmasına
şahadet eder. Binaenaleyh, tevazu ancak birinci vecihte
tevazu olabilir; ve illâ küfranı tazammun etmiş olur.
tahdis-i nimet dahi ikinci vecihle manevî bir şükür ol-
makla memduh olur; yoksa kibir ve gururu tazammun
ettiğinden, mezmumdur.
tevazu ile tahdis-i nimet, şöylece bir içtimaları var:
Bir adam, hediye olarak bir palto birisine veriyor. pal-
toyu giyen adama başka bir adam, “ne kadar güzel ol-
dun” dediğine karşı, “güzellik paltonundur” dediği za-
man, tevazu ile tahdis-i nimeti cem etmiş olur.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
ücret alındığı zaman veya mükâfat tevzi edildiği vakit,
rekabet, kıskançlık mikrobu oynamaya başlar. Fakat, iş
zamanında, hizmet vaktinde o mikrobun haberi olmuyor.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cem:
toplama, bir araya getirme.
derece-i rahmet:
rahmet, merha-
met derecesi.
esma:
adlar, isimler.
gurur:
kibir, kendi yüksek ve de-
ğerli tutarak böbürlenme.
içtima:
toplanma.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme, had-
dini aşma.
ifşa:
duyurma, gizli bir şeyi yay-
ma.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki.
illâ:
aksi hâlde, aksi takdirde, yok-
sa.
in’am:
nimet verme, nimetlendir-
me, ihsan etme.
incirar:
bir neticeye doğru çekile-
rek sona erme, çekilip bir sona er-
me.
istikamet:
doğruluk; inanç, dü-
şünce, niyet, tutum ve davranışta
Allah’ın rızasına uygun olarak doğ-
ru yol üzere olma.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan, ba-
ğış.
ketmetmek:
saklama, gizleme.
kibir:
büyüklük satma; kendini
başkalarından üstün görme ve
gösterme.
küfran:
iyilik bilmeme, görülen
iyiliği unutma, nankörlük.
Malik-i Hakikî:
her şeyin hakikî
sahibi ve maliki.
o
nuncu
r
isale
| 358 | Mesnevî-i nuriye
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medar-ı lezzet:
lezzet sebebi.
memduh:
beğenilmiş, metho-
lunmuş, övülmüş.
mezmum:
zemmedilen, aşa-
ğılanan .
mizan:
terazi, ölçü.
mûcib-i fahir:
gurur sebebi,
gururlanma sebebi.
mükâfat:
iyi bir iş veya hiz-
metten dolayı verilen şey,
ödül.
müracaat:
başvurma, danış-
ma.
nihayet:
en sonunda.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
rekabet:
rakip olma hâli, bir-
birini çekememe.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile Al-
lah’ı hamd etme.
tahdis-i nimet:
Cenab-ı Hak-
ka karşı şükrünü eda etme ve
teşekkür etme maksadıyla
kavuştuğu nimeti başkalarına
anlatma.
tazammun:
ihtiva etme, içine
alma, içinde bulundurma.
tefrit:
ortalamanın altında kal-
ma, tersine aşırılık, ifratın zıd-
dı.
temayüz:
kendini gösterme,
seçkin hale gelme.
tevazu:
alçak gönüllülük, bir
kimsenin başkalarını kendin-
den küçük görmemesi.
tevzi:
dağıtma, herkese payı-
nı verme.
tezyin:
süsleme, ziynetlendir-
me.
vecih:
cihet, yön.
1...,348,349,350,351,352,353,354,355,356,357 359,360,361,362,363,364,365,366,367,368,...528
Powered by FlippingBook