yazılan mektubat-ı İlâhiyeyi mütalâa ile mütefekkir oldu-
ğu cihetle eşref-i mahlûkat ve halife-i arz olmuştur.
ó®ò
(1)
$G n
‹p
G o
ABG n
ôn
?o
Ør
dG o
ºo
àr
fn
G ¢o
SÉs
ædG Én
¡ t
`jn
G BÉ n
j
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İnsandaki kusur sonsuz olduğu gibi, acz fakr ve ihtiya-
cına da nihayet yoktur. İnsana tevdi edilen açlıkla nimet-
lerin lezzetleri tebarüz ettiği gibi, insandaki kusur, kema-
lât-ı sübhaniye derecelerine bir mirsattır. İnsandaki fakr,
gınâ-i rahmetin derecelerine bir mikyastır. İnsandaki
acz, kudret ve kibriyasına bir mizandır. İnsandaki tenev-
vü-i hacat, enva-ı niam ve ihsanatına bir merdivendir.
öyle ise, fıtratından gaye, ubudiyettir. Ubudiyet ise, der-
gâh-ı izzetine kusurlarını
(2)
%G o
ôp
Ør
¨n
à°r
Sn
G
ve
(3)
*G n
¿
Én
ër
Ѱo
S
ile
ilân etmektir.
ó®ò
(4)
m
º«/
ën
L »/
Øn
d n
QÉs
éo
Ør
dG s
¿p
Gn
h @ m
º«/
©n
f »/
Øn
d n
QGn
ôr
Hn
’r
G s
¿
p
G
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Her bir insan için hayat seferinde iki yol vardır. Bu iki
yolun uzunluğu, kısalığı birdir. Amma birisinde, ehl-i şu-
hut ve ehl-i vukufun şahadet ve tasdikleriyle, onda dokuz
menfaat ihtimali var. İkinci yolda mesele makusedir,
onda dokuz zarar ihtimali vardır. İkinci yolla gidenin ne
silâhı var, ne zahiresi. tabiî, yolda pek çok korkulara
Mesnevî-i nuriye | 351 |
o
nuncu
r
isale
kın ihsan, ikram ve nimetlerinin
bolluğu.
halife-i arz:
arzın halifesi, yeryü-
zünde bazı hususlarda Allah adına
hareket eden.
ihtimal:
olabilirlik.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki.
kemalât-ı sübhaniye:
Cenab-ı
Hakkın kusursuzluk, noksansızlık-
taki mükemmellikleri.
kibriya:
azamet, büyüklük, ulu-
luk, celâl.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kusur:
eksiklik, noksan, özür.
makuse:
tersine dönmüş, başaşa-
ğı olmuş.
mektubat-ı ilâhiye:
Allah tarafın-
dan yazılmış mektup özelliğinde-
ki varlıklar, yaratıklar.
menfaat:
fayda.
mesele:
önemli konu.
mikyas:
ölçü aleti, ölçek.
mirsat:
gözetleme aleti.
mizan:
terazi, ölçü.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca düşün-
me, tetkik etme.
mütefekkir:
tefekkür eden, düşü-
nen, her şeyi hikmetince, ibret al-
mak ve kavramak üzere düşünen,
düşünür.
nihayet:
son, sınır.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
şahadet:
şahit olma, şahitlik, ta-
nıklık.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
tebarüz:
belli olma, görünme, ba-
riz hale gelme.
tenevvü-i hacat:
ihtiyaçların çeşit
çeşit olması.
tevdi:
emanet etme.
ubudiyet:
kulluk.
zahire:
gerektiği zaman harcan-
mak üzere ambarda saklanan hu-
bubat, yiyecek.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
amma:
ama, lâkin, ancak.
cihet:
yön.
dergâh-ı izzet:
izzet kapısı;
Cenab-ı Hakkın sonsuz güç,
kuvvet ve yücelik kapısı.
ehl-i şuhut:
kâinatta tevhid
delillerini aynen seyreden, İlâ-
hî ve gizli sırlarını Hakkın izni
ile gören şuhut ehli, velî.
ehl-i vukuf:
bir mesele hak-
kında bilgi ve yetki sahibi
olanlar.
enva-ı niam ve ihsanat:
ni-
metlerin, ihsan ve ikramların
çeşitleri, türleri.
eşref-i mahlûkat:
mahlûkatın
en eşrefi, yaratılmışların en
şereflisi; insan.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muh-
taçlık.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç,
huy.
gınâ-i rahmet:
Cenab-ı Hak-
1.
Ey insanlar, hepiniz Allah’a muhtaçsınız. (Fatır Suresi: 15.)
2.
Allah mağfiret etsin.
3.
Allah her türlü kusur ve noksandan uzaktır.
4.
İhlâs ile kulluk edenler nimetlerle dolu cennet içindedir. Günaha dalan kâfirler ise cehennem
ateşindedir. (İnfitar Suresi: 13-14.)