Mesnevi-i Nuriye - page 379

kezalik, nebatat ve hayvanat, envaıyla, efradıyla, sâ-
ni’lerinin her şeye kàdir olduğuna şahadet eden sanat
harikalarıdır. evet, kudretine nispeten zerrat ile şümus
mütesavi olduğu gibi, yaprakların neşriyle beşerin haşri
de birdir. Ve keza, ağaçların çürümüş dağılmış yaprakla-
rının iadeten ihyası arasında fark yoktur.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan büyük bir ölçüde tekrar ettiği
ihya-i arz ve toprak unsuruna nazar-ı dikkati celp ettiğin-
den, kalbime şöyle bir feyiz damlamıştır ki:
Arz, âlemin kalbi olduğu gibi, toprak unsuru da arzın
kalbidir. Ve tevazu, mahviyet gibi maksuda isal eden yol-
ların en yakını da topraktır. Belki toprak, en yüksek se-
mavattan, Hâlık-ı semavat’a daha yakın bir yoldur. zira,
kâinatta tecelli-i rububiyet ve faaliyet-i kudrete ve ma-
karr-ı hilâfete ve Hayy ü kayyum isimlerinin cilvelerine
en uygun, topraktır. nasıl ki arş-ı rahmet su üzerindedir;
arş-ı hayat ve ihya da toprak üstündedir. toprak, tecel-
liyat ve cilvelere en yüksek bir âyinedir.
evet, kesif bir şeyin âyinesi ne kadar lâtif olursa, o nis-
pette suretini vazıh gösterir; ve nuranî ve lâtif bir şeyin de
âyinesi ne kadar kesif olursa, o nispette esmanın cilvele-
rini cilâlı gösterir. Meselâ, hava âyinesinde yalnız şemsin
zayıf bir ziyası görünür. su âyinesinde şems ziyasıyla gö-
rünürse de, elvan-ı seb’ası görünmüyor. Fakat toprak
âyinesi, çiçeklerinin renkleriyle, şemsin ziyasındaki yedi
Mesnevî-i nuriye | 379 |
ş
ule
kadîr:
kudret sahibi olan ve her
şeye gücü yeten Allah.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kesif:
kaba, yoğun, şeffaf olma-
yan.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kezalik:
keza, bu da öyle, böyle-
ce.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân.
lâtif:
cismanî olmayan, ruhla ilgili,
ruhanî.
mahviyet:
alçak gönüllülük, ken-
dini değersiz gösterme.
makarr-ı hilâfet:
saltanat merke-
zi, yönetimin hüküm sürdüğü ana
yer.
maksut:
istenilen şey, istek, arzu,
gaye.
meselâ:
örneğin.
mütesavi:
birbirine müsavi olan,
eşit olan.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
nebatat:
bitkiler.
neşir:
herkese duyurma, yayma,
tamim.
nispet:
oran, ölçü.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alâmet, işaret.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
semavat:
semalar, gökler.
şems:
güneş.
şümus:
güneşler, şemsler.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
tecelli-i rububiyet:
rablığın tecel-
lisi, bilinmesi.
tecelliyat:
tecelliler, görüntüler.
tevazu:
alçak gönüllülük, bir kim-
senin başkalarını kendinden kü-
çük görmemesi.
unsur:
madde, esas, birleşik bir
şeyi meydana getiren elemanlar-
dan her biri.
vazıh:
açık, âşikar; kolay anlaşılır.
zerrat:
zerreler, atomlar.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
âlem:
cihan, evren.
arş-ı hayat:
hayatın bulundu-
ğu, tecelli ettiği ve göründüğü
yer, makam.
arş-ı rahmet:
rahmetin geldi-
ği ve bulunduğu makam,
âlem; Allah’ın rahmetinin arşı.
arz:
yer, dünya.
âyine:
ayna.
beşer:
insan, insanlık.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
cilve:
tecelli, görüntü.
efrat:
fertler.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
esma:
adlar, isimler.
faaliyet-i kudret:
kudretin
yaptıkları, Allah’ın kudretinin
işleyiş, görünüş ve neticeleri;
İlâhî kudret faaliyetleri.
feyiz:
Allah’ın kuluna bağışla-
dığı marifet ve dinî heyecan.
Hâlık-ı semavat:
gökleri yara-
tan, yoktan var eden Allah.
haşir:
kıyametten sonra bü-
tün insanların bir yere toplan-
maları, Allah’ın ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
hayvanat:
hayvanlar.
Hayy ü Kayyum:
her canlıya
hayat verdiği gibi sonsuz ha-
yat sahibi olan Hayy ve onları
ayakta tuttuğu gibi varlığı de-
vam ettirme için hiçbir şeye
muhtaç olmayan Kayyum
olan Allah.
iadeten:
iade olarak, geri ver-
mek üzere.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme.
ihya-i arz:
yeryüzüne hayat
verme, diriltme.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!
isal:
ulaştırma, eriştirme.
1...,369,370,371,372,373,374,375,376,377,378 380,381,382,383,384,385,386,387,388,389,...528
Powered by FlippingBook