Nokta
(1)
o¬odnÓnL s?nL $G pánapôr©ne pQƒof røpe
Kırk beş sene evvel telif edilmiş
bir risalenin bir kısmıdır.
İfade-i Meram
Bir bahçeye girsem iyisini intihap ederim. Koparma-
sından zahmet çeksem hoşlanırım. Çürüğünü, yetişme-
mişini görsem, “Huz mâ safâ” derim. Muhataplarımı da
öyle arzu ederim.
Derler: “Sözlerin iyi anlaşılmıyor.”
Bilirim ki, kâh minare başında, kâh kuyu dibinde ko-
nuşuyorum. Neyleyeyim, zuhurat öyle.
ŞUAAt
ve şu ki-
tapta mütekellim âciz kalbimdir, muhatap asi nefsimdir,
müstemi müteharri-i hakikat bir Japondur; temaşa eden
bunu düşünmeli. Gayetü’l-gayat olan marifetullahın bir
bürhanı olan marifetü’n-nebîyi
Şuaat
’ta bir nebze beyan
ettik. Şu risalede maksud-i bizzat olan tevhidin lâyühad
berahininden yalnız dört muazzam bürhanına işaret ede-
ceğiz. Hem, nazar-ı aklîyi hads-i kalbîyle birleştirmek için
melâike ve haşrin bir kısım delâiline ima ederek, imanın
altı rüknünden dördünün birer lem’asını fehm-i kàsırım-
la göstermek isterim.
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
asi:
isyan eden, başkaldıran.
berahin:
deliller, hüccetler, bür-
hanlar.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
delâil:
deliller, bürhanlar, ispat va-
sıtaları.
evvel:
önce.
fehm-i kàsır:
noksan anlayışlı, an-
layışsız, anlayışı noksan, kısa kav-
rayışlı.
gayetü’l-gayât:
en son gaye, ni-
haî maksat.
hads-i kalbî:
insanın kalbinden
geçen ve ona göre doğru olan
sezgi.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
huz mâ safa:
temiz olanı, sağla-
mını al.
ifade-i meram:
dilek ve maksadı
ifade etme; kitaplara yazılan ön
söz.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
iman:
inanç, itikat.
intihap:
seçme.
kâh:
zaman olur, bazen.
lâyühad:
hadsiz, sınırsız.
lem’a:
parıltı.
maksud-i bizzat:
kendi mak-
sadı, şahsî gaye, şahsî amaç.
marifetullah:
Allah’ı tanıma,
anlama, bilme.
marifetü’n-nebî:
peygamberi
tanıma, bilme ve anlama.
melâike:
melekler.
muazzam:
çok büyük, ulu,
yüce.
muhatap:
kendisine hitap
olunan, söz söylenilen kimse.
müstemi:
dinleyen, dinleyici,
işiten.
müteharri-i hakikat:
hakikat-
leri, doğruları ve gerçekleri
araştıran.
mütekellim:
söyleyen, konu-
şan, birinci şahıs.
nazar-ı aklî:
aklî, mantıkî ba-
kış.
nebze:
bir parça, az miktar.
nefis:
kötü vasıfları kendisin-
de toplayan hayırlı işlerden
alıkoyan güç.
rükün:
bir şeyi meydana geti-
ren unsurlardan her biri, esas.
şuaat:
şualar, ışınlar, parıltılar.
telif:
eser yazma.
temaşa:
hayretle ve dikkatle
bakma, seyretme.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, me-
şakkat.
zuhurat:
kalbe doğan mana-
lar, birden oluveren şeyler.
1.
Allah’ı bilme ve tanımanın [marifetullah] nurundan [bir nokta].
n
okTa
| 384 | Mesnevî-i nuriye