eğer insaf ile dikkat etsen, şu küçücük hayvanın ve hu-
veynatın sureti altında olan makine-i dakika-i bedia-i İlâ-
hiyenin şuursuz, kör, mecra ve mahrekleri tahdit olun-
mayan ve imkânatından evleviyet olmayan esbab-ı basi-
ta-i camide-i tabiiyeden husulünü muhal ender muhal
göreceksin.
eğer, her bir zerrede hükema şuuru, etıbba hikmeti,
hükkâmın siyaseti bulunduğunu ve her bir zerre de sair
zerrat ile vasıtasız muhabere ettiğini itikat edersen, belki
nefsini kandırıp o muhali de itikat edebilirsin. Hâlbuki, o
zîhayat makinede öyle bir mu’cize-i kudret, öyle bir ha-
rika-i hikmet vardır ki, ancak bütün kâinatı, bütün şuu-
natını icat eden, tanzim eden bir sâniin sun’u olabilir;
yoksa, kör, az, basit imkân tereddüdüyle ayak atamaz,
esbab-ı tabiîden olamaz. Bahusus, o esbab-ı tabiiyenin
üssülesası hükmünde olan cüz-i lâyetecezzadaki kuvve-i
cazibe ve kuvve-i dafianın içtimalarının hortumu üzerin-
de, bir muhaliyet damgası var. Fakat, caizdir ki her bir
şeyin esası zannettikleri olan cezp, def, hareket, kuva gi-
bi emirler, âdâtullahın kanunlarına birer isim olsun. lâ-
kin, kanun kaidelikten tabiîliğe ve zihnîlikten haricîliğe
ve itibarîden hakikate ve aletiyetten müessiriyete geçme-
mek şartıyla kabul ederiz.
Sual:
Ezeliyet-i madde ve harekât-ı zerrattan teşek-
kül-i enva gibi umur-i batılaya neden ihtimal veriliyor?
Cevap:
sırf başka şey ile nefsini ikna etmek sadedinde
olduğu için, o umurun esas-ı fasidesini tebeî bir nazarla
Mesnevî-i nuriye | 389 |
n
okTa
me.
içtima:
toplanma.
ihtimal:
olabilirlik.
ikna:
bir fikri, düşünceyi aklî delil-
lerle kabul ettirme, inandırma.
imkân:
mümkün olma, olabilirlik.
imkânat:
imkânlar, olabilirlikler.
itibarî:
gerçek olmayan, varsayı-
lan.
itikat etme:
inanma.
kaide:
kural, esas, düstur.
kuva:
kuvvetler, hisler, melekeler.
kuvve-i cazibe:
çekme kuvveti,
cezp etme kuvveti, çekicilik.
kuvve-i dafia:
defetme kuvveti,
savma kuvveti, iticilik, itici güç.
mahrek:
hareket yolu; gidilen, ta-
kip edilen yol.
makine-i dakika-i bedia-i ilâhi-
ye:
Allah’ın eşi ve benzeri olma-
yan, mükemmel ölçülü makinesi,
sistemi, düzeni.
mecra:
kanal.
mu’cize-i kudret:
Cenab-ı Hakkın
kudretinin mu’cizesi.
müessiriyet:
etkililik, etken oluş;
eser sahipliği.
muhabere:
haberleşme.
muhal ender muhal:
imkânsızlık
içinde imkânsızlık.
muhal:
imkânsız.
muhaliyet:
imkânsızlık, imkânsız
oluş.
nazar:
bakış, bakış açısı.
nefis:
kişinin kendisi, iyiliğe de kö-
tülüğe de meyli olan duygu.
sadet:
konuşulan asıl konu.
sair:
diğer, başka, öteki.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sun’:
sanat eseri.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şuunat:
şuunlar, keyfiyetler, hâl-
ler; işler.
şuur:
bilinç, idrak, anlayış.
şuursuz:
idraksiz, bilgisiz.
tabiî:
tabiatı gereği olan, normal,
alışılmış, olağan.
tahdit:
hudutlandırma, sınırlama.
tanzim:
düzenleme, tertipleme.
tebeî:
ikinci derecede, ikincil.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede
kalma.
teşekkül-i enva:
türlerin, cinslerin
meydana gelişi.
umur:
işler, şeyler.
umur-i batıla:
boş, hurafe, yanlış
işler, şeyler.
üssülesas:
hakikî sağlam temel.
vasıta:
aracı.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
zîhayat:
hayat sahibi.
zihnî:
zihinle alâkalı, zihne ait.
âdetullah:
Allah’ın tabiata
koyduğu yaratılışa ait kanun-
lar.
aletiyet:
araç oluş, vasıtalık.
bahusus:
özellikle.
caiz:
mümkün, olur, olabilir.
cezp:
kendine doğru çekme,
çekilme.
cüz-i lâyetecezza:
bölünme-
yen, parçalanmayan kısım,
bölünme imkânı olmayan en
ufak zerre, bölünmez parça.
def:
kovma, uzaklaştırma.
esas-ı faside:
bozuk, doğru ol-
mayan temel.
esbab-ı basita-i camide-i ta-
biiye:
yaratılmış olan doğal
cansız ve basit sebepler.
esbab-ı tabiî:
tabii, olağan se-
bepler.
esbab-ı tabiiye:
tabiî, olağan
sebepler.
etıbba:
tabipler, tıp ilmini bi-
lenler, doktorlar.
evleviyet:
öncelik, üstünlük.
ezeliyet-i madde:
maddenin
sonradan yaratılmamış oluşu.
harekât-ı zerrat:
zerrelerin,
atomların hareketleri.
haricî:
dışa ait, dış dünya ile il-
gili.
harika-i hikmet:
her şeyin
belirli bir gaye ve hikmet ile
yaratılmasındaki harikalık,
muhteşemlik.
hikmet:
hakîmlik; yüksek bil-
gi, kâinattaki ve yaratılıştaki
gayeleri araştırma.
hükema:
filozoflar.
hükkâm:
hâkimler.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
husul:
olma, meydana gelme.
huveynat:
mikroplar.
icat:
vücuda getirme, var et-