vardır, hem bir hiss-i sabia-i barika olan şaika var. o
şevk ve sevk yalan söylemez, yanlış gidemez.
Üçüncüsü:
Mevhum bir şey hakikat-i hariciyeye meb-
de olamaz. Fıtrat ve vicdanda nokta-i istinat ile nokta-i
istimdat iki hakikat-i zaruriyedir. Hilkatin saffeti ve en
mükerremi olan ruh-i beşer, o iki nokta olmazsa en süf-
lî, en berbat bir mahlûk olur. Hâlbuki, kâinattaki hikmet
ve nizam ve kemal, bu ihtimali reddeder.
Dördüncüsü:
Akıl tatil-i eşgal etse de nazarını ihmal
etse, vicdan sânii unutamaz; kendi nefsini inkâr etse de,
onu görür, onu düşünür, ona müteveccihtir.
Hads
–ki,
şimşek gibi sür’at-i intikaldir– daima onu tahrik eder.
Hadsin muzaafı olan
ilham
, onu daima tenvir eder.
Me-
yelân’
ın muzaafı olan
arzu
ve onun muzaafı olan
iştiyak
ve onun muzaafı olan
aşk-ı İlâhî
, onu daima marifet-i
zülcelâl’e sevk eder. Şu fıtrattaki
incizap
ve
cezbe
, bir
hakikat-i cazibedarın cezbiyledir.
Bu nükteleri bildikten sonra, şu bürhan-ı enfüsî olan
vicdana müracaat et. göreceksin ki, kalb bedenin aktârı-
na neşr-i hayat ettiği gibi, kalbdeki ukde-i hayatiye olan
marifet-i sâni’dir ki, istidadat-ı gayr-i mahdude-i insaniye
ile mütenasip olan âmâl ve müyul-i müteşaibeye neşr-i ha-
yat eder, lezzeti içine atar ve kıymet verir ve bast ve tem-
dit eder.
İşte nokta-i istimdat ve kavga ve müzahemetin meyda-
nı olan dağdağa-i hayata hücum gösteren âlemin binler-
ce musibet ve müzahemelere karşı yegâne nokta-i isti-
nat, yine marifet-i sâni’dir.
Mesnevî-i nuriye | 399 |
n
okTa
olma.
mahlûk:
yaratık, varlık.
marifet-i sâni:
eşyayı tam bir hü-
ner ve sanatla vücuda getiren sa-
natkâr olan Allah’ı tanıma, bilme
ve ona inanma.
marifet-i Zülcelâl:
büyüklük ve
haşmet sahibi olan Allah’ı bilme,
tanıma.
mebde:
kaynak, başlangıç.
mevhum:
gerçekte olmayan, ve-
him ve hayal ürünü olan.
meyelân:
eğilme; eğilim.
mükerrem:
ikram olunmuş, say-
gıdeğer, hürmete lâyık.
musibet:
felâket, belâ.
mütenasip:
uygun olan, denk.
müteveccih:
yönelmiş, yönelen.
müyul-i müteşa’ibe:
çeşitli şube-
leri olan meyiller, çeşitli arzular,
çeşitli eğilimler.
muzaaf:
kat kat, iki misli.
müzaheme:
zahmet, sıkıntı ver-
me.
müzahemet:
zahmet, sıkıntı ver-
me.
nazar:
bakış.
nefis:
kötü vasıfları kendisinde
toplayan hayırlı işlerden alıkoyan
güç.
neşr-i hayat:
hayat yayma, dağıt-
ma.
nizam:
düzen, tertip; düzgünlük.
nokta-i istimdat:
yardım ve me-
det isteme noktası.
nokta-i istinat:
dayanak noktası,
güvenme ve itimat noktası.
nükte:
ince manalı, ancak dikkat-
le anlaşılabilen mana veya söz.
ruh-i beşer:
insan ruhu.
saffet:
saflık, halislik, temizlik,
paklık.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sevk:
yöneltme, gönderme.
süflî:
aşağılık, bayağı, adî.
sür’at-i intikal:
algılama hızı; kav-
rama çabukluğu.
şaika:
arzulama.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
tahrik:
hareket ettirme, harekete
geçirme.
tatil-i eşgal:
işe, çalışmaya ara
verme, meşguliyeti bırakma; grev.
temdit:
devam ettirme, uzatma.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma,
ışıklandırma.
ukde-i hayatiye:
hayat düğümü;
yaşama isteği, arzusu.
vicdan:
insanın içindeki iyiyi kötü-
den ayırabilen ve iyilik etmekten
lezeet duyan ve kötülükten elem
alan manevî bir his.
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
aktâr:
taraflar, yanlar, her ta-
raf, her yer.
âlem:
dünya, cihan; bütün ya-
ratılmışlar.
a’mal:
ameller, işler.
aşk-ı ilâhî:
Allah’ı sevme, Ya-
ratanı sevme.
bast:
yayma, yayılma, açma,
serme, döşeme.
bürhan-ı enfüsî:
insanın için-
de ve hayatında görünen bür-
han, delil.
cezbe:
çekme, çekim.
cezp:
kendine doğru çekme,
çekilme.
dağdağa-i hayat:
hayatın te-
lâşı, ıztırabı, sıkıntısı.
fıtrat:
yaratılış, mizaç, huy.
hads:
sezgi, seziş.
hakikat-i cazibedar:
aslı ve
esasıyla çekici olan hakikat,
cazibeli gerçek.
hakikat-i hariciye:
maddî bir
bedene sahip varlık; ortaya
çıkmış, vücut giymiş olan var-
lık.
hakikat-i zaruriye:
zorunlu
gerçek.
hilkat:
yaratılış.
hiss-i sabia-i barika:
parlak
olan yedinci his.
hücum:
saldırma.
ilham:
belli bilgi vasıtalarına
başvurmadan Allah tarafından
insanın kalbine veya zihnine
konulma indirilme.
incizap:
cezp edilme, kapılma,
çekilme.
istidadat-ı gayr-i mahdude-i
insaniye:
insanda var olan sı-
nırsız kabiliyetler.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla
arzu etme.
kemal:
olgunluk, mükemmel-
lik, kusursuz, tam ve eksiksiz