Mesnevi-i Nuriye - page 401

Hem de, sâni-i zülcelâl cemî nekaisten münezzehtir.
zira, nevakıs mahiyet-i maddiyatın istidatsızlığından
neş’et eder. zat-ı zülcelâl maddiyattan mücerrettir, mü-
nezzehtir. Hem kâinatın mahiyat–ı mümkinesinden
neş’et eden evsaf ve levazımatından mukaddestir.
/
?p
Qƒo
¡o
X p
Is
óp
°ûp
d '
?Øn
à`r
NG p
øn
e n
¿Én
ër
Ѱo
S o
¬o
dn
Ón
L s
?n
L l
Ar
Àn
T /
¬p
?r
ãp
ªn
c ¢n
ùr
«n
d
n
Ön
én
à`r
MG p
øn
e n
¿Én
ër
Ño
°S /
?u
ó°p
V p
?n
ón
©p
d n
ôn
àn
à°r
SG p
øn
e n
¿Én
ër
Ѱo
S
(1)
/
¬p
Js
õp
©p
d p
ÜÉn
Ѱr
Sn
’r
Ép
H
sual:
Vahdetülvücudu nasıl görüyorsun?
elcevap:
tevhidde istiğraktır ve nazara sığmayan bir
tevhid-i zevkîdir. esasen, tevhid-i rububiyet ve tevhid-i
ulûhiyetten sonra tevhidde zevken şiddet-i istiğrak, vah-
det-i kudret, yani
(2)
*G s
’p
G p
¿r
ƒn
µ`r
dG p
n
ô u
KnD
ƒo
e n
, sonra vah-
det-i idare, sonra vahdetüşşuhut, sonra vahdetülvücut,
sonra yalnız bir vücudu, sonra yalnız bir mevcudu görün-
ceye müncer oluyor.
Muhakkikîn-i sofiyenin müteşabihat hükmünde olan
şatahatıyla istidlâl edilmez.
daire-i esbabı yırtıp çıkmayan ve tesirinden kurtulma-
yan bir ruh, vahdetülvücuttan dem vursa, haddini tecavüz
eder. dem vuranlar, Vacibü’l-Vücud’a o kadar hasr-ı na-
zar etmişlerdir ki, mümkinattan tecerrüt ederek, yalnız bir
vücudu, belki bir mevcudu görmüşler.
Mesnevî-i nuriye | 401 |
n
okTa
mahiyet-i maddiyat:
maddeden
oluş karakteri, mahiyeti; madde-
lik özelliği.
mücerret:
soyutlanmış olan, cisim
hâlinde bulunmayan.
muhakkikîn-i sofiye:
tasavvufla
uğraşan hakikati araştıran âlimler.
mümkinat:
yaratılanlar, mümkün
olanlar, imkân dâhilindekiler.
müncer:
varıp sona eren, netice-
lenen.
münezzeh:
arınmış, uzak olan.
müteşabihat:
zahirî ifadesinin dı-
şında anlam taşıyan teşbihli ifade.
nazar:
bakış; düşünce, fikir.
nekais:
eksiklikler, noksanlıklar;
eksikler, noksanlar.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
nevakıs:
noksanlar, eksikler.
sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi ve her şeyi sanatla yaratan
Allah.
şatahat:
kendinden geçmiş bir va-
ziyette söylenen dengesiz sözler.
şiddet-i istiğrak:
İlâhî aşkta iyice
dalıp kendinden geçiş şiddeti.
tecerrüt:
soyunma, soyutlanma.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
tevhid-i rububiyet:
Cenab-ı Hak-
kın kâinatın terbiye, tedbir ve ida-
resinde bir olduğunu, yardımcı ve-
ya ortağının bulunmadığını kabul
etme.
tevhid-i ulûhiyet:
İlâhın bir oluşu;
Allah’ın bir olduğunu kabul etme.
tevhid-i zevkî:
tasavvufta doruk
noktadaki manevî haz ve lezzetle
ulaşılan birleme, tevhid.
vacibü’l-vücud:
varlığı zarurî ve
zatî olan; varlığı başkasının varlığı-
na bağlı değil, kendinden olup
ezelî ve ebedî olan Allah.
vahdet-i idare:
yönetimin, sevk
ve idarenin birliği.
vahdet-i kudret:
kudret ve gücün
birliği.
vahdetülvücut:
vücudun birliği,
varlığın bir ve tek olduğu düşün-
cesi, varlıkları bir bilme düşünce-
si; varlığın tek olduğunu, her şeyin
bir olan Allah’ın değişik görünüş-
leri olduğuna inanma temeline
dayanan tasavvufî görüş.
vahdetüşşuhut:
kulun her şeyi
bir olarak görmesi, görülen şeyle-
rin tek varlık hâlinde görülmesi,
İlâhî tecellilerin belirmesi anında
Allah’tan başka bir şeyin görülme-
mesi hâli.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
ve haşmet sahibi olan zat, Allah.
zevken:
zevk olarak.
cemî:
cümle, hep, bütün.
daire-i esbap:
sebepler daire-
si, sebep ve kanunların bulun-
duğu yer olan maddî âlem, fi-
illerin, işlerin, oluşların sebep-
lere bağlandığı âlem.
evsaf:
vasıflar, nitelikler, özel-
likler.
hasr-ı nazar:
bakışı bir tarafa
veya noktaya dikme.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istidlâl:
delil getirmek, bir de-
lile dayanarak netice çıkar-
mak.
istiğrak:
kulun kalbini dünya
ile ilgili şeylerden arındırıp Al-
lah’a bağlanması ve nihayet
derecede, kendini bilmeyecek
şekilde İlâhî aşk ve vecd dal-
gınlığı içinde bulunması.
levazımat:
lüzumlu maddeler,
ihtiyaç maddeleri.
mahiyat-ı mümkine:
imkân
dairesinde oluş karakteri, ma-
hiyeti; varlık ve yokluğu eşit
olup ancak bir tercih ile vücut
bulanların mahiyeti.
1.
Onun benzeri yoktur. Şânı yücedir. Şiddet-i zuhurundan gizlenen O zatı kusurlardan tenzih
ederiz. Zıddı olmadığından, görünmeyen O şanı yüceyi noksanlıklardan tenzih ederiz. İzze-
tinden dolayı sebepler ile perdelenen O Kudret Sahibini eksikliklerden tenzih ederiz.
2.
Kâinatta, Allah’tan başka gerçek müessir yoktur.
1...,391,392,393,394,395,396,397,398,399,400 402,403,404,405,406,407,408,409,410,411,...528
Powered by FlippingBook