Münderecat Hakkında
Bu mühim mecmuanın cümle-i mukaddematından
olan bir “İ’lem”de, “Bu risale, bazı âyât-ı kur’âniyenin
şuhudî bir nevi tefsiridir. Ve ondaki meseleler, kur’ân-ı
Hakîm’in bahçesinden koparılmış çiçeklerdir. Bu risale-
nin ibaresindeki icmal ve icaz ve fehmindeki zahiri müş-
külât, sana tevahhuş vermesin. tekrar tekrar mütalâa et;
tâ ki,
(1)
¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG o
?r
?o
e o
¬n
d
ve emsali tekrarat-ı
kur’âniyenin sırrı sana açılsın.
“ey kàri! Bu mecmudaki tevhidin bürhanları ve maz-
harları birbirine ihtiyaç bırakmıyor zannetme. Çünkü,
ben her bir bürhana her bir makam-ı mahsusta ihtiyaç
hissettim. Harekât-ı cihadiyem beni öyle bir mevkie ilca
ediyordu ki, o mevkide, o anda bir kapı açmaya mecbur
kalıyordum. Çünkü, o dehşetli anda diğer açık kapılara
dönmek müyesser olmuyordu. Hem, o seyahat-i acibe-
de rast geldiğim nurlara delâlet etmek için değil, belki
hatırlamak için işaretler koydum. Bazen büyük bir nura
bir işaret koyuyordum, ilâ ahir...” diye, ne kadar güzel
bir mukaddemeyi ve bir hülâsayı –bu mecmua– âdeta şif-
re gibi bir anahtarı, kàrilerine takdim ediyor.
ìí
Bu
Mesnevî-i Nuriye
’deki risalelerin isimleri
Reşhalar,
Katre, Hubab, Habbe,
... şeklinde gidiyor. eğer,
Katre
Mesnevî-i nuriye | 405
m
ünderecaT
h
akkında
suresinde sayısız hikmet ve fay-
dalar bulunan Kur’ân.
lem’a:
parıltı.
makam-ı mahsus:
özel konum ve
seviye; özel durum.
mazhar:
bir şeyin çıktığı göründü-
ğü yer; nail olma, şereflenme.
mecmua:
toplanıp, biriktirilmiş,
düzenlenmiş yazıların hepsi.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
mesele:
önemli konu.
mevki:
yer, makam.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mukaddeme:
başlangıç, giriş.
münderecat:
bir şeyin içine derc
edilmiş şeyler, bir kitap veya der-
ginin ihtiva ettiği şeyler, içindeki-
ler.
müşkülât:
müşkiller, güçlükler,
zorluklar.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca düşün-
me, dikkatli okuma.
müyesser:
kolay olan, kolay ge-
len.
nevi:
çeşit, tür.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
reşha:
sızıntı, damla.
şems:
güneş.
seyahat-i acîbe:
şaşırtıcı, hayret
verici seyahat, yolculuk, gezinti.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat
ve tecrübe ile anlaşılan en ince
yanı.
şuhudî:
görünebilme ile alâkalı,
vücut bulmaya dair.
takdim:
arz etme, sunma.
takriz:
övme yazısı, bir eser hak-
kında yazılan ve eserin başına ko-
nulan övgü yazısı.
tefsir:
açıklama, izah.
tekrarat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
tekrarlamaları, Kur’ân’da tekrarla-
nan ibare, mevzu ve ayetler.
tevahhuş:
korkulu bir şekilde
emin olmayarak bakma.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
umman:
büyük deniz, derya, ok-
yanus.
zahirî:
görünürde.
Zühre:
Çoban yıldızı, sabah yıldızı.
âdeta:
sanki.
ahir:
son.
âyât-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
ayetleri.
bahir:
deniz.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
Cinan:
cennetler.
cümle-i mukaddemat:
giriş
cümlesi.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alamet, işaret.
emsal:
örnekler, benzerler.
fehim:
anlayış.
harekât-ı cihadiye:
iman ve
Kur’ân hizmetine ait davranış-
lar.
hubab:
su üzerinde olan ka-
barcık.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası,
özeti.
ibare:
metnin dışına yazılan
veya metinden çıkarılan söz
grubu.
icaz:
az sözle çok mana ifade
etme.
icmal:
kısa anlatma, özetle-
me, ayrıntılara girmeme.
ilâahir:
sona kadar, sonuna
kadar.
ilca:
mecbur etme, zorlama.
i’lem:
Arabcada bil! anlamın-
da emir.
kàri:
okuyucu, okuyan.
katre:
damla.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
1.
Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. (Bakara Suresi: 107.)