Bu harika risale, mühim bir “İ’lem”inde medenî
mü’min ile medenî kâfirin suret ve sîret ve zahir ve
bâtın farklarını gayet beliğ bir tarzda beyan ediyor.
Ve neticede bu farkı körlere de göstermek için di-
yor ki: “eğer istersen hayalinde nurşin karyesinde-
ki seydâ’nın meclisine git, bak. orada fukara kıya-
fetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde
melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. son-
ra paris’e git ve en büyük localarına gir. görecek-
sin ki, akrepler insan libası giymişler ve ifritler
adam suretini almışlar, ilâahir...” diyerek daha baş-
ka cihetteki farklarını
Lemaat
ve
Sünühat’
a havale
eder.
Başka bir
i’lem’
de, risale-i nur’da Yirmi Yedinci
söz namını alan
İçtihat Risalesi’
ni dört sayfada hü-
lâsa ediyor.
Hubab’ın Birinci Zeyli
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
154
Farisî bir münacatla başlar. Bu münacatın
türkçesi “Yedinci rica”da ve on Yedinci sö-
zün zeylinde vardır.
üstadımız hiç Farisî tahsil etmediği hâlde o
kadar mükemmel Farisî bir lisan ile telif edilmiş-
tir ki, o zamanki Afgan sefiri bu eseri takdir his-
leri içersinde Afganistan’a göndermiştir. Bu Fa-
risî münacatın akabinde, “ey Mücahidîn-i
İslâm!” başlığı altında türkçe olarak mebusana
on maddelik bir hitap vardır. Bu hitabın tesiriyle
Meclis-i Mebusanda, küçük bir oda olan mescit,
büyük bir salona tebdil edilmiştir.
akabinde:
arkası sıra, peşi sıra,
peşinden.
bâtın:
görünmeyen taraf, iç kısım.
beliğ:
belâgatle, düzgün ve sanatlı
olarak meramını anlatan.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
cihet:
yön.
Farisî:
İran dili, Farsça, Acemce.
fukara:
fakirler, yoksullar.
gayet:
son derece.
harika:
olağanüstü.
havale:
bir şeyi başkasının üstü-
ne bırakma.
hitap:
söz söyleme, topluluğa ve-
ya birisine karşı konuşma.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası, özeti.
ifrit:
korkunç ve zararlı cin.
ilâahir:
sona kadar, sonuna kadar.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
karye:
köy.
libas:
elbise.
f
ihrisT
| 412 | Mesnevî-i nuriye
lisan:
dil.
loca:
masonların toplantı yeri.
mebusan:
mebuslar, milletve-
killeri.
Meclis-i Mebusan:
mebuslar
meclisi, Osmanlı devleti zama-
nında halk tarafından seçilen
mebusların meclisi, Millet
Meclisi.
medenî:
uygar, modern.
melâike:
melekler.
melik:
hükümdar, padişah,
kral.
Mücahidîn-i islâm:
İslâm mü-
cahitleri, İslâmiyet için cihad
edenler.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
münacat:
Allah’a dua etme,
yalvarma, Onun manevî huzu-
runda tazarru ve niyazda bu-
lunma.
nam:
ad.
risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sefir:
elçi.
sîret:
iç yüz, manevî durum,
ahlâk ve karakter.
sohbet-i kudsiye:
mukaddes,
yüce, maneviyatı yüksek olan
sohbet.
suret:
biçim, görünüş, yüz,
çehre.
tahsil:
ilim öğrenme, bilgi
edinme, öğrenim.
takdir:
kıymet verme, beğen-
me.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tebdil:
değiştirme, dönüştür-
me.
telif:
eser yazma.
tesir:
etki.
zahir:
dış yüz, görünüş.
zeyil:
ek, bir eserin devamı
olarak yazılan kısım.