çalışan muvazzaf bir asker gibidir. Kim kendini ken-
dine malik zannetse o kimse hâliktir.
”
sonra, uzun ve muhit bir salât ü selâmı müteakip
her biri bir risalenin güya hülâsası ve çekirdeği ma-
hiyetindeki şümullü i’lemlere geçer.
İ’lemlerin birisinde, kur’ân tilmizi ile felsefe tilmi-
zini içtimaî ve şahsî cihetlerden mukayese ederek,
felsefenin sakim ve muzır kısmının batıl hükümleri-
ni çürütür. son i’lemi de, gayet güzel ve hazin bir
münacat ihtiva etmektedir. daha fazla malûmatı
türkçe olan notalar risalesine havale ederiz.
Bu
Mesnevî-i Nuriye’
nin fihristesinde, o kıymet-
tar harika risalelerdeki yüzer hakikatlerden yalnız
bir ikisini nakıs fehmimizle ve kasır ifademizle gös-
termeye çalıştık. Yoksa gösterdiğimiz misaller, o
harika-i ilmüirfanın ne en canlı noktaları olabilir ve
ne de en kıymetli cevherleri olabilir. Belki o şemsin
cüz’î bir şuaı ve o bahrin küçük bir katresidir.
ZeRRe
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
286
Şeytanın ve ehl-i ilhadın bazı vesveselerini tart
eden müteferrik meselelerden bahseden harika ve
fevkalâde bir risale olup, iki kısımdan ibarettir
İman ve ahlâkiyatı ve vesveselerin izalesini ve in-
sandaki teşahhusat-ı vechiyenin hikmetini beyan
eden i’lemler bu risalenin münderecatındandır.
Mesnevî-i nuriye | 415 |
f
ihrisT
katre:
damla.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ta-
biatı, niteliği.
malik:
sahip.
malûmat:
bilgiler, bilinen şeyler.
mesele:
önemli konu.
misal:
örnek.
muhit:
ihata eden, kuşatıcı.
mukayese:
benzeterek ve karşı-
laştırarak değerlendirme, kıyasla-
ma.
muvazzaf:
vazifelendirilmiş, ken-
disine görev verilmiş, vazifeli.
muzır:
zararlı, zarar veren.
münacat:
Allah’a dua etme, yal-
varma, Onun manevî huzurunda
tazarru ve niyazda bulunma.
münderecat:
bir şeyin içine derç
edilmiş şeyler, bir kitap veya der-
ginin ihtiva ettiği şeyler, içindeki-
ler.
müteakip:
den sonra.
müteferrik:
çeşitli.
nakıs:
noksan, eksik.
sakîm:
hasta, hastalıklı; doğru ol-
mayan, hatalı.
salât ü selâm:
salât ve selâm;
Peygamberimiz Hz. Muhammed’e
(asm) memnuniyet ve bağlılık için
yapılan rahmet duaları.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
şems:
güneş.
şua:
ışın, bir ışık kaynağından uza-
nan ışık telleri.
şümul:
içine alma, kapsam.
tard:
kovma, çıkarma, uzaklaştır-
ma, sürme.
teşahhusat-ı vechiye:
yüze ait
belirmeler.
tilmiz:
öğrenci, talebe.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kalbe
gelen asılsız kötü ve sinsi düşün-
ce.
ahlâkiyat:
.
bahir:
deniz.
batıl:
boş ve manasız olan,
gerçeğe uymayan, doğru ve
haklı olmayan.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
cevher:
esas, maya, öz.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük, az.
ehl-i ilhad:
ilhad ehli, doğru
meslek ve dinden, hak yolun-
dan çıkıp batıl yola sapan
imansızlar, dinsizler.
fehim:
anlayış.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
fevkalâde:
olağanüstü.
fihriste:
katalog, liste.
gayet:
son derece.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek, esas.
hâlik:
helâk olan, mahv olan,
fenâya giden.
harika:
olağanüstü.
harika-i ilm ü irfan:
.
havale:
bir şeyi başkasının üs-
tüne bırakma.
hazin:
hüzünlü, acıklı.
hikmet:
gizli sebep, gaye.
hüküm:
karar, emir.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası,
özeti.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
içtimaî:
topluluğa ait, toplum-
la ilgili, toplumsal.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
i’lem:
Arabcada bil! anlamın-
da emir.
iman:
inanç, itikat.
izale:
giderme, ortadan kaldır-
ma.
kàsır:
kısa.