Hem, tayy-ı mekân ve bast-ı zaman ve enenin
mahiyeti ve iki vechi gibi pek çok ince hakaikı be-
yan eden müteferrik mevzulardan müteşekkil bir
kıymettar risaledir. Bu risale:
Medet ey kafilesalâr-ı rusül huz biyedî,
Sensin, ey nur-i kerem, cümlemizin mutemedi.
İntisabım sanadır; işte dilimde senedi:
“Lâ ilâhe illâllah Muhammedü’r-resulullah”
diye bir manzum kıt’adan sonra uzun ve muhit bir
istiğfar ve duaya geçerek, hitama erer.
oNUNCU RİsaLe
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
323
diğerlerine nispetle büyük olan bu risalede,
Söz-
ler’
den bazılarının hülâsalarıyla, müteferrik ve muh-
telif mevzulardan ibaret i’lemler vardır.
Birinci i’leminde
(1)
p
Ú/
WÉn
«°s
û?p
d Ék
eƒo
Lo
Q Én
gÉn
æ`r
?n
©n
Ln
h
ayet-i kerîmesinin tefsirini, semavata çıkmak iste-
yen şeytanların recmedilmelerini “Yedi Basamak”
ile beyan eder.
Birinci Basamağında, semadaki sükûnet ve sükû-
ta ve intizama işaretle der ki:
“sema ehli, arz ehli gibi hayırların ve şerlerin ka-
rışmasından ve zıtların içtimaından meydana gelen
münakaşa ve ihtilâfat ve tezebzüp içinde değillerdir.
Belki onlar, kendilerine Hâlık’ları tarafından emre-
dilen şeyleri kemal-i itaatle yapan mutîlerdir.”
arz:
yer, dünya.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti;
azamet ve şerefi olan ayet.
bast-ı zaman:
az bir zamanda çok
uzun bir zaman yaşamış, geçirmiş
olmak.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ene:
ben, benlik.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden.
hitam:
son, nihayet, sona erme,
bitme, neticelenme, tamamlan-
ma.
hulâsa:
bir şeyin özü, esası, özeti.
huz biyedî:
elimi al, elimden tut,
bana yardım et.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
içtima:
toplanma, bir araya gel-
me.
ihtilâfat:
ayrılıklar, anlaşmazlıklar,
uyuşmazlıklar.
i’lem:
Arabcada bil anlamında
emir.
intisap:
mensup olma, bağlanma,
girme.
intizam:
düzenlilik, düzgünlük.
istiğfar:
tevbe etme, Allah’tan gü-
nahlarının bağışlanmasını isteme.
kafilesâlâr-ı rüsul:
peygamberler
kafilesinin reisi.
kemal-i itaat:
itaatin kusursuzlu-
ğu, tam ve mükemmel itaat.
kıt’a:
dörtlük, dört mısradan olu-
şan nazım birimi.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ta-
biatı, niteliği.
manzum:
vezinli, kafiyeli söz,
nazım olarak yazılmış eser.
medet:
inayet, yardım, imdat.
mevzu:
konu.
muhit:
ihata eden, kuşatıcı.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
mutemet:
itimat edilir, güve-
nilir.
mutî:
itaat eden, boyun eğen.
münakaşa:
tartışma.
müteferrik:
çeşitli.
müteşekkil:
meydana gelmiş,
kurulmuş.
nispet:
kıyaslama; oran, ölçü.
nur-i kerem:
güzel ahlâk nu-
ru; ihsan edilen nur.
recm:
taşa tutma, taş ile vur-
ma, taşlama.
sema:
gökyüzü, gök.
semavat:
semalar, gökler.
senet:
dayanılacak ve güveni-
lecek şey, kuvvetli delil olabi-
lecek söz.
sükûnet:
durgunluk; huzur,
sakinlik.
sükût:
sessizlik.
şer:
kötülük.
tayy-ı mekân:
mekanı orta-
dan kaldırma, mekanı atlarca-
sına geçme.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, açıklaması.
tezebzüb:
karışıklık, kararsız-
lık.
vecih:
cihet, yön.
1.
Şeytanlar için o kandilleri birer taş yaptık. (Mülk Suresi: 5.)
f
ihrisT
| 418 | Mesnevî-i nuriye