nasıl müzmahil ettiğini ve musallinin bütün letaif
ve havasının nasıl feyizlendiğini beyan eder.
Bu geçen risaleler aynı zamanda erkân-ı ima-
niyeden bahsetmekle, hem iman, hem ilim,
hem marifetullah, hem zikir olduğundan, oku-
ması dahi bir nevi ibadettir.
HUBaB
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
134
Biri türkçe, diğeri Arabca iki zeyli olan bu çok
mühim risale, üstadımızın
Hutuvat-ı Sitte
’yi neşri
münasebetiyle taltif için Ankara’ya çağrıldığında,
Ankara’da İslâm ordusunun Yunan’a galebesinden
neşe alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içine gayet
müthiş bir zındıka fikri girmek ve bozmak ve zehir-
lendirmek için dessasâne çalıştığını gördüğü hen-
gâmda telif ettiği iki eserden birisidir.
Bu risalenin başında bulunan salâtüselâm çok
ehemmiyetlidir. Bu
Mesnevî-i Nuriye
’nin fevkalâde
olan ve hiçbir eserde rastlanmayan bir hususiyeti
de, bir parmağın hareketiyle bir kaç makineyi bir-
den çalıştırmak gibi, gayet belâgatli bir beyan tarzı-
na sahip oluşudur. sabıkan zikredildiği gibi, bu mu-
azzam mecmuada hem zikir, hem iman, hem te-
fekkür, hem ilmi bir arada bulmak daima mümkün-
dür. Meselâ, salât ü selâmı yalnız zikir olarak derç
etmiyor. Aynı zamanda onda bir iman inkişafı, aynı
zamanda bir ilim, aynı zamanda mü’min-i musallîyi
evham ve şübehattan kurtaran hakikatleri serd ede-
rek, lâakal üç mana mertebesini beyan ediyor.
Mesnevî-i nuriye | 411 |
f
ihrisT
lan bir mü’min.
münasebet:
vesile, alâka, bağ.
musallîn:
namaz kılanlar.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
müzmahil:
çökmüş, perişan, dağı-
nık.
neşir:
kitap yazma, basma, çıkar-
ma; herkese duyurma, yayma.
nevi:
çeşit, tür.
sabıkan:
evvelce, bundan önce.
salâtüselâm:
salât ve selâm; Pey-
gamberimiz Hz. Muhammed’e
(asm) memnuniyet ve bağlılık için
yapılan rahmet duaları.
salât-ı selâm:
salât ve selâm, Pey-
gamberimiz Hz. Muhammed’e
(asm) memnuniyet ve bağlılık için
yapılan dualar.
serd:
sözü düzgün ve güzel söyle-
me, birbiri ardınca düzgün ve iyi
konuşma.
şübehat:
şüpheler.
taltif:
iltifat etme, gönül okşama.
tarz:
biçim, şekil.
tefekkür:
derin düşünme; eşya-
nın hakikatini, yaratıcının sırlarını
kavramak ve ibret almak için zih-
nen ve kalben düşünme.
telif:
eser yazma.
zeyil:
ek, bir eserin devamı olarak
yazılan kısım.
zikir:
Allah’ın adlarını anarak dua
etme, Allah’ı anma.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı
ve tesirli ifade; bir şeyde saklı
bulunan derin anlam.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
derç:
sokma, içine alma.
dessasâne:
aldatıcı bir şekilde,
hileyle iş yaparak.
efkâr:
düşünceler, fikirler, gö-
rüşler.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
erkân-ı imaniye:
imana ait
esaslar.
evham:
vehimler, zanlar, ku-
runtular.
fevkalâde:
olağanüstü.
feyiz:
bolluk, bereket, ihsan,
bağış.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
havas:
hasseler, duyular.
hengâm:
zaman, sıra.
hususiyet:
hususîlik, ayırıcı
özellik.
ilim:
bilgi, marifet.
iman:
inanç, itikat.
inkişaf:
ortaya çıkma, keşfo-
lunma; gelişme.
lâakal:
en azından, hiç olmaz-
sa.
letaif:
manevî duygular.
marifetullah:
Allah’ı tanıma,
anlama, bilme.
mecmua:
toplanıp, biriktiril-
miş, düzenlenmiş yazıların
hepsi.
mertebe:
derece, basamak.
meselâ:
örneğin.
muazzam:
çok büyük, ulu,
yüce.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mü’min-i musallî:
namaz kı-