Mesnevi-i Nuriye - page 398

ilâahir; esbap bu cihette vardır. İzhar-ı azamet ve izzet-i
kudret öyle ister.
İkinci cihet
melekûtiyet cihetidir–âyinenin şeffaf vec-
hi gibi. Şu cihet, her şeyde güzeldir. Şu cihette esbabın
tesiri yoktur. Vahdet öyle ister. Hatta hayat ve ruh ve nur
ve vücut, iki vecihleri şeffaf ve güzel olduğundan, mülken
ve melekûten vasıtasız dest-i kudretten çıkıyorlar.
DÖrDÜnCÜ BÜrHAn
Vicdan-ı beşer denilen fıtrat-ı zîşuurdur.
Şu bürhanda
dört nükteyi nazar-ı dikkate al.
Birincisi:
Fıtrat yalan söylemez.
Meselâ, bir çekirdekteki meyelân-ı nümüv der ki:
“sümbülleneceğim, meyve vereceğim.” doğru söyler.
Meselâ, yumurtada bir meyelân-ı hayat var, der: “piliç
olacağım.” Biiznillâh olur, doğru söyler. Meselâ, bir avuç
su, incimat ile meyelân-ı inbisatı der: “Fazla yer tutaca-
ğım.” Metin demir onu yalan çıkaramaz; sözünün doğ-
ruluğu demiri parçalar.
İşte şu meyelânlar irade-i İlâhiyeden gelen evamir-i
tekviniyenin tecellileridir, cilveleridir.
İkincisi:
Beşerin, havâssü’l-hams-i zahire ve bâtınadan
başka, âlem-i gayba karşı açılan pek çok pencereler var,
gayr-i meş’ur pek çok hisleri var. Hiss-i sâmia, bâsıra,
zaika olduğu gibi; bir hiss-i sadise-i sadıka olan saika
âlem-i gayp:
gayp âlemi, görün-
meyen, fakat varlığı kesin olan ve
mahiyeti Allah tarafından bilinen
başka dünyalar.
âyine:
ayna.
beşer:
insan, insanlık.
biiznillah:
Allah’ın izni ile.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cihet:
yön.
cilve:
tecelli, görüntü.
Dest-i Kudret:
Allah’ın ezelî gücü-
nün eli.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
evamir-i tekviniye:
yaratma içe-
ren emirler, varlığın yaratılışıyla il-
gili işler.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç, huy.
fıtrat-ı zîşuur:
bilinç sahibi olarak
yaratılmış olan.
gayr-i meş’ur:
bilinmeyen, bilinci-
ne varılmayan.
havâssü’l-hams-i bâtın:
görün-
meyen beş temel duygu [akıl, ha-
yal, hafıza, vehim (zan) ve muta-
sarrıfa (kullanma, sahiplenme ar-
zusu)].
havassü’l-hams-i zahire:
görü-
nen beş temel duygu (görme,
duyma, tatma, koklama ve do-
kunma).
hiss-i bâsıra:
görme hissi, duyusu.
hiss-i sadise-i sadıka:
doğru olan
altıncı his.
hiss-i sâmia:
işitme hissi, duyusu.
hiss-i zaika:
tat alma hissi, duyu-
su.
ilâahir:
sona kadar, sonuna kadar.
incimat:
donma, buz hâline gir-
me.
irade-i ilâhiye:
Allah’ın iradesi, Ce-
n
okTa
| 398 | Mesnevî-i nuriye
nab-ı Hakkın dilediğini yapa-
bilme gücü, kudreti.
izhar-ı azamet:
büyüklük
gösterme; büyüklüğün bilin-
mesini isteme.
izzet-i kudret:
kudretin izze-
ti, şerefi.
melekûten:
içten, dâhilen.
melekûtiyet:
her şeyin doğ-
rudan Allah’ın ilim, hikmet ve
kudretine bakan, sebeplerin
müdahale edemediği aslı, esa-
sı, iç yüzü.
meselâ:
örneğin.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
meyelân:
meyletme, bir tara-
fa eğilme.
meyelân-ı hayat:
hayat bul-
ma meyli, hayat arzusu, kabi-
liyeti.
meyelân-ı inbisat:
genişleme
meyli, eğilimi.
meyelân-ı nümüv:
yenilen-
me, büyüme, yetişme, geliş-
me meyli, eğilimi.
mülken:
dıştan, haricen.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bakış.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
saika:
sevk eden, sürükleyen,
sebep olan.
şeffaf:
saydam.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
tesir:
etki.
vahdet:
birlik ve teklik.
vasıta:
aracı.
vecih:
cihet, yön.
vicdan-ı beşer:
insan vicdanı.
vücut:
var olma, varlık.
1...,388,389,390,391,392,393,394,395,396,397 399,400,401,402,403,404,405,406,407,408,...528
Powered by FlippingBook