İ’lemEyyühe’l-Aziz!
sen bazı vecihlerden fenâya gittiğin zaman, Hâlık-ı
rahman-ı rahîm’in ilminde, meşhudunda, malûmunda
bâkî kalmaklığın, senin bekan için kâfidir.
Yahu, her şeyi sahib-i Hakikî’sine ver veya ona isnat
et! onun ismiyle al ki, rahat edesin. Ve illâ, bu kadar eş-
yayı vücuda getirip nizam ve intizamlarını temin edecek
o kadar ilâhları kabule muztar kalacaksın.
ì®í
Mesnevî-i nuriye | 383 |
ş
ule
’
nin
Z
eYli
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, son-
suzluk.
fenâ:
yok olma, ölümlülük,
geçicilik.
Hâlık-ı rahman-ı rahîm:
sonsuz merhamet ve şefkat
sahibi olan ve yarattıklarına
rızkını veren yaratıcı; Allah.
ilâh:
kendisine ibadet edinilen
ve tapınılan şey.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!
ilim:
bilgi, marifet.
illâ:
aksi hâlde, aksi takdirde,
yoksa.
intizam:
düzenlilik, düzgün-
lük.
isnat:
dayandırma, mal etme,
bir şeyi bir kimseye ait göster-
me.
kâfi:
yeterli, elverir.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
meşhut:
gözle görülen, müşa-
hede olunan.
muztar:
çaresiz kalmış, yap-
mak zorunda kalmış.
nizam:
düzen, tertip; düzgün-
lük.
sahib-i Hakikî:
her şeyin ger-
çek sahibi olan Allah.
temin:
sağlama.
vecih:
cihet, yön.