ne vakte kadar zailât-ı fâniyeye ihtimam ve bâkiyat-ı da-
imeden tegafül edeceksin?
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Cenab-ı Hakka hamdler, şükürler olsun ki, mesail-i
nahviyeden isim ile harf arasındaki manevî fark ile çok
mühim meseleleri bana öğretmiştir. Şöyle ki:
Harf, gayrin manasını izah için bir alet, bir hadim ol-
duğu gibi; şu mevcudat da Esma-i Hüsnanın tecelliyatını
izhar, ifham, izah için birtakım İlâhî mektuplardır ki, iç-
lerinde yazılı delâil, berahin, havarik, mu’cize-i kudrettir.
Mevcudat bu vecihle nazara alınması, ilim, iman, hik-
mettir. Şayet, isim gibi müstakil ve maksud-i bizzat cihe-
tiyle bakılırsa, küfran ve cehl-i mürekkep olur.
Ve keza, mesail-i mantıkıyeden küllî ile küll arasındaki
fark ile, rububiyete dair çok meseleleri öğrenmiş bulunu-
yorum. Cemal ile ehadiyet,
(1)
m
äÉ s
`« p
F r
õo
L ho
P w
»u
?o
c
şümulüne
dâhildir. Celâl ile vahidiyet
(2)
m
A B G n
õ r
Ln
G ho
P w
?o
c
ünvanına dâ-
hildir.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Dünya, âlem-i ahirete bir fihriste hükmündedir. Bu fih-
ristede, âlem-i ahiretin, mühim meselelerine olan işaret-
lerden biri, cismanî olan rızıklardaki lezzetlerdir. Bu fânî,
rezil, zelil dünyada bu kadar nimetleri ihsas ve ifaza et-
mek için insanın vücudunda yaratılan havâs, hissiyat,
Mesnevî-i nuriye | 339 |
o
nuncu
r
isale
hayret ve hayranlık uyandıran
şeyler.
havâs:
arzular, hisler, duygular.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hissiyat:
hisler, duygular.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ifaza:
feyiz verme, feyizlendirme,
bereketlendirme.
ifham:
anlatma, bildirme.
ihsas:
hissettirme, sezdirme.
ihtimam:
dikkat ve özen göster-
me.
ilâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı Hakka
dair.
i’lem eyyühe’l-aziz:
Ey aziz kar-
deşim, bil ki.
iman:
inanç, itikat.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile anlat-
ma.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
keza:
böylece, aynı şekilde.
küfran:
iyilik bilmeme, görülen
iyiliği unutma, nankörlük.
küll:
bir şeyin tamamı, bütünü,
hepsi; bütün, tamam.
küllî:
hepsini kapsayan, bütününü
içine alan; bütüne ait, bütünle il-
gili.
maksud-i bizzat:
kendi maksadı,
şahsî gaye, şahsî amaç.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mesail-i mantıkıye:
mantık ilmi-
ne dair meseleler.
mesail-i nahviye:
nahiv mesele-
leri, Arabca dil bilgisi meseleleri.
mesele:
önemli konu.
mevcudat:
mevcutlar, varlıklar.
mu’cize-i kudret:
Cenab-ı Hakkın
kudretinin mu’cizesi.
müstakil:
istiklâli olan, başka biri-
ne tâbi olmayan.
nazar:
bakış, dikkat.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
rezil:
alçak, bayağı, adî.
rızık:
Allah’ın lütuf ve ihsan ettiği
nimetler.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her za-
man, her yerde, her mahlûka
muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
onu terbiye etmesi ve idaresi al-
tında bulundurma vasfı.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme; gerek dil,
gerek hâl ile Allah’ı hamd etme.
şümul:
içine alma, kapsam.
tecelliyat:
tecelliler, görüntüler.
tegafül:
görmezlikten gelme,
önemsememe.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
vahidiyet:
Cenab-ı Hakkın isim ve
sıfatlarının birliği ve kâinatı kuşat-
ması.
vecih:
cihet, yön.
zailât-ı fâniye:
zeval bulan gelip
geçiciler.
zelil:
hor, alçak, adî, bayağı.
âlem-i ahiret:
ahiret âlemi.
bâkiyat-ı daime:
süreklilik ve
sonsuzluğa gidenler.
berahin:
deliller, kanıtlar.
bizzat:
kendisi, şahsen.
cehl-i mürekkep:
bilmemek-
le beraber, bilmediğini de bil-
memek, katmerli cahillik, ka-
ra cahillik.
celâl:
büyüklük, haşmet, ulu-
luk, yücelik.
cemal:
güzellik, Cenab-ı Hak-
kın lütuf ve ihsanı ile tecellisi.
cihet:
yön.
cismanî:
cisimi olan, maddî.
dâhil:
girme, içinde olma.
dair:
alâkalı, ilgili.
delâil:
deliller, bürhanlar, ispat
vasıtaları.
ehadiyet:
Allah’ın her bir şey-
de birliğinin tecelli etmesi, gö-
rünmesi.
esma-i Hüsna:
Allah’ın adları,
Allah’ın doksan dokuz güzel
ismi.
fânî:
ölümlü, geçici.
fihriste:
katalog, liste.
gayr:
başka.
hadim:
hademe, hizmetçi.
hamd:
Allah’a karşı şükran ve
memnuniyetini onu överek
bildirme.
havarik:
harikalar, insanda
1.
Cüz’iyat sahibi küllidir.
2.
Ecza sahibi külldür.