İ’lemEyyühe’l-Aziz!
tabiatları lâtif, ince ve lâtif sanatlara meftun bazı in-
sanlar, bilhassa has bahçelerinde pek güzel hendesevari
bir şekilde, şekilleri, arkları, havuzları, şadırvanları yaptır-
makla, bahçelerine pek muntazam bir manzara verirler.
Ve o letafetin, o güzelliğin derecesini göstermek için, ba-
zı çirkin kaya, kaba, gayr-i muntazam mağara ve dağ hey-
kelleri gibi şeyleri de ilâve ediyorlar ki, onların çirkinliğiy-
le, adem-i intizamıyla bahçenin güzelliği, letafeti fazlaca
parlasın. Çünkü,
(1)
Én
gp
OGn
ór
°Vn
Ép
H o
±n
ôr
©o
J o
ABÉn
«r
°Tn
’r
G Én
ªs
fp
G
lâkin,
müdakkik bir kimse, o ezdadı cem eden bahçenin man-
zarasına baktığı zaman anlar ki, o çirkin, kaba şeyler kas-
ten yapılmıştır ki, güzellik, intizam, letafet artsın. zira, gü-
zelin güzelliğini arttıran, çirkinin çirkinliğidir. demek,
bahçenin tam intizamını ikmal eden, o çirkinlerdir. Ve o
çirkinlerin adem-i intizamı nispetinde bahçenin intizamı
artar.
kezalik, dünya bahçesinde nizam ve intizamın son sis-
teminde bulunan mahlûkat ve masnuat arasında –hay-
vanlarda olsun, nebatatta olsun, cemadatta olsun– bazı
çirkin, intizamdan hariç şeyler bulunur. Bunların çirkinli-
ği, intizamsızlıkları, dünya bahçesinin güzelliğine, intiza-
mına bir ziynet, bir süs olmak üzere sâni-i Hakîm tara-
fından kasten yapılmış olduğunu, pek yüksek, geniş, şa-
irâne bir hayalle dünyanın o bahçe manzarasını nazar al-
tına alabilen adam görebilir.
adem-i intizam:
düzensizlik, ni-
zamsızlık, intizamdan yoksun ol-
ma.
bilhassa:
özellikle.
cem:
toplama, bir araya getirme.
cemadat:
cansız varlıklar.
ezdat:
zıtlar, tezatlar.
gayr-i muntazam:
intizam dışı,
tertipli olmayan, tertipsiz, düzen-
siz.
hariç:
dışarı.
hendesevari:
geometrik, mühen-
dislik gerektiren çizime sahip.
ikmal:
tamamlama, bitirme.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki.
intizam:
düzenlilik, düzgün-
lük.
kasten:
bile bile, isteyerek,
kasıtlı olarak.
kezalik:
keza, bu da öyle,
böylece.
lâtif:
yumuşak, tatlı, hoş.
letafet:
lâtiflik, hoşluk, incelik.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
masnuat:
sanatla yapılmış
şeyler.
meftun:
tutkun, müptelâ, aşırı
bağlanmış.
müdakkik:
tetkik eden, ince-
den inceye araştıran.
muntazam:
nizamlı, intizamlı,
düzenli ve düzgün biçimde.
nazar:
bakış, dikkat.
nebatat:
bitkiler.
nispet:
oran, ölçü.
nizam:
düzen, tertip; düzgün-
lük.
şairâne:
şairce, şair gibi, şaire
yakışacak şekilde.
sâni-i Hakîm:
hikmet sahibi
olan, her şeyi sanatla ve hik-
metle yaratan Allah.
tabiat:
yaratılış, huy, karakter,
seciye, mizaç.
ziynet:
süs.
1.
Eşyanın hakikati ancak zıtlarıyla bilinir.
o
nuncu
r
isale
| 334 | Mesnevî-i nuriye