mehasin, iyilikler, Fâtır-ı Hakîm tarafından in’am edilen
nimetler olup, hamdi iktiza eder; fahri istilzam etmedik-
lerini itikat ve telâkki edilmelidir. Bu mertebede onun
tezkiyesi, kemalinin adem-i kemalinde, kudretinin aczin-
de, gınâsının fakrında olduğunu bilmekten ibarettir.
Dördüncü Hatve:
Kendisi istiklâliyet hâlinde fânî,
hâdis, madum olduğunu; ve esma-i İlâhiyeye âyinedarlık
ettiği hâlinde şahit, meşhut, mevcut olduğunu bilmekten
ibarettir. Bu mertebede onun tezkiyesi, vücudunda ade-
mini, ademinde vücudunu bilmekle
(1)
o
ór
ª n
``r
?G o
¬n
dn
h o
?r
?o
``Ÿr
G o
¬n
d
’yü kendisine virt ittihaz etmektir.
Ve keza, Vahdetülvücut ehli kâinatı nefyetmekle idam
ediyorlar; Vahdetüşşuhut Halkı ise, bütün mevcudatı, kü-
rek cezalıları gibi, nisyan zindanında ebedî hapse mah-
kûm ediyorlar.
kur’ân’ın ifham ettiği tarik, kâinatı, mevcudatı hem
idamdan, hem hapisten kurtarır. esma-i Hüsnaya maz-
hariyetle âyinedarlık etmek gibi vazifelerde istihdam edi-
yor, fakat kâinatı istiklâliyetten ve kendi hesabına çalış-
maktan azlediyor.
Ve keza,
insanın vücudunda birkaç daire vardır. Çün-
kü, hem nebatîdir, hem hayvanîdir, hem insanîdir, hem
imanî. Tezkiye muamelesi, bazen tabaka-i imaniyede
olur, sonra tabaka-i nebatiyeye iner. Bazen de, yirmi
dört saat zarfında, her dört tabakada muamele vaki olur.
İnsanı hata ve galata atan, bu dört tabakadaki farkı
Mesnevî-i nuriye | 329 |
o
nuncu
r
isale
iktiza:
gerektirme, lüzumlu kılma.
imanî:
imana dair olan, imanla il-
gili.
in’am:
nimet verme, nimetlendir-
me, ihsan etme.
insanî:
insana ait, insanla alâkalı.
istihdam:
bir hizmette kullanma,
çalıştırma.
istiklâliyet:
istiklâl üzere bulun-
ma, hür ve müstakil olma, başlı
başına buyruk olma, bağımsızlık.
istilzam:
gerektirme.
itikat:
inanç, iman.
ittihaz:
edinme, alma, kabul et-
me.
kemal:
olgunluk, mükemmellik,
kusursuz, tam ve eksiksiz olma.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
madum:
yok olan, mevcut olma-
yan, bulunmayan.
mahkûm:
hüküm giymiş, hüküm-
lü; mecbur, çaresiz.
mazhariyet:
görünme ve tezahür
yeri olma; nail olma, şereflenme.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
mertebe:
derece, basamak.
meşhut:
gözle görülen, müşahe-
de olunan.
mevcudat:
varlıklar.
muamele:
işlem.
nebatî:
bitkisel.
nefyetmek:
inkâr etmek, yok
saymak.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nisyan:
unutma, unutuş.
tabaka:
derece, kat.
tabaka-i imaniye:
iman ve inanç
sahası, seviyesi.
tabaka-i nebatiye:
bitkisel saha,
bitki seviyesi.
tarik:
yol.
telâkki:
anlama, kabul etme.
tezkiye:
nefsi temizleme, kötü-
lüklerden arındırma.
vahdetülvücut:
vücudun birliği,
varlığın bir ve tek olduğu düşün-
cesi, varlıkları bir bilme düşünce-
si; varlığın tek olduğunu, her şeyin
bir olan Allah’ın değişik görünüş-
leri olduğuna inanma temeline
dayanan tasavvufî görüş.
vahdetüşşuhut:
kulun her şeyi
bir olarak görmesi, görülen şeyle-
rin tek varlık hâlinde görülmesi,
İlâhî tecellilerin belirmesi anında
Allah’tan başka bir şeyin görülme-
mesi hâli.
vaki:
vuku bulan, olan, meydana
gelen.
vazife:
görev.
virt:
zikir; belli zamanlarda, belli
sayıda, belli duaların zikir olarak
belli biçimde ve düzenli şekilde
okunması.
zarfında:
süresince.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
adem:
yokluk.
adem-i kemal:
olgun ve mü-
kemmel bilmeme, mükem-
mel görmeme.
âyinedarlık:
aynalık yapma,
gösterme.
azil:
birisini işinden veya ma-
kamından ayırma, işinden çı-
karma, yol verme.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
esma-i Hüsna:
Allah’ın adları,
Allah’ın doksan dokuz güzel
ismi.
esma-i ilâhiye:
Allah’ın isim-
leri.
fahir:
övünme, böbürlenme.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muh-
taçlık.
fânî:
ölümlü, geçici.
Fâtır-ı Hakîm:
her şeyi bir
maksada uygun ve hikmetle
benzersiz bir şekilde yaratan
Allah.
galat:
yanılma, yanlışa düşme.
gınâ:
zenginlik, bolluk.
hadis:
hudus eden, sonradan
meydana gelen şey.
hatve:
adım.
hayvanî:
hayvanla ilgili, hay-
vana ait.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
idam:
yok etme.
ifhâm:
anlatma, bildirme.
1.
Her şeyin mülkü Onundur, her türlü övgü de Ona mahsustur (Tegabün Suresi: 1.)