İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İnsanı hayvandan ayıran şeylerden biri, mazi ve müs-
takbel ile alâkadar olmasıdır. Hayvan bu iki zamanı bi-
hakkın düşünecek bir idrake malik değildir. İkincisi, ge-
rek enfüsî, gerek afakî, yani dâhilî ve haricî şeylere taal-
lûk eden idraki küllî ve umumîdir. Üçüncüsü, inşaata lâ-
zım olan mukaddemeleri keşif ve tertip etmektir
–mese-
lâ, bir evin yapılması için lâzım olan taş, ağaç, çimento
misillü lüzumlu mukaddemeleri ihzar ve tertip etmek gibi.
Binaenaleyh, insanın en evvel ve en büyük vazifesi,
tesbih ve tahmittir. Evvelâ mazi, hâl ve istikbal zamanla-
rında görmüş veya görecek nimetler lisanıyla, sonra nef-
sinde veya haricinde görmekte olduğu in’amlar lisanıyla,
sonra mahlûkatın yapmakta oldukları tesbihatı şahadet
ve müşahede lisanıyla Sânii hamdüsena etmektir.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Cenab-ı Hakkın atâ, kaza ve kader namında üç kanu-
nu vardır. Atâ kaza kanununu, kaza da kaderi bozar.
Me-
selâ, bir şey hakkında verilen karar kader demektir. o ka-
rarın infazı kaza demektir. o kararın iptaliyle hükmü ka-
zadan affetmek atâ demektir. evet,
yumuşak bir otun da-
marları katı taşı deldiği gibi, atâ da kaza kanununun
kat’iyetini deler. Kaza da ok gibi kader kararlarını deler.
Demek atânın kazaya nispeti, kazanın kadere nispeti gi-
bidir. Atâ, kaza kanununun şümulünden ihraçtır; kaza da
afakî:
kişiye değil, genele ait nite-
lik.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebet-
li, bağlı.
atâ:
bağış, ihsan, lütuf, ikram.
bihakkın:
tamamıyla, hakkıyla.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
dâhilî:
içe ait, içe dönük, iç ile ilgi-
li.
enfüsî:
öznel, sübjektif.
evvel:
önce.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk olarak.
hâl:
şimdiki zaman.
hamdüsena:
şükür ve övgü.
hariç:
dışarı.
haricî:
dışa ait, dış dünya ile ilgili.
hüküm:
emir, buyruk.
idrak:
akıl erdirme, anlama, kav-
rama kabiliyeti.
ihraç:
dışarı çıkarma, atma.
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki!
in’am:
nimet verme, nimetlendir-
me, ihsan etme.
infaz:
bir hükmü yerine getirme,
bir emri gerçekleştirme.
istikbal:
gelecek zaman.
kader:
İlâhî hüküm; Cenab-ı Hak-
kın takdir ve tayin etmesi.
kanun:
yasa.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kaza:
olacağı Cenab-ı Hak tarafın-
dan bilinen ve takdir olunan şey-
o
nuncu
r
isale
| 326 | Mesnevî-i nuriye
leri zamanı gelince yaratması.
keşif:
bulma, meydana çıkar-
ma.
küllî:
umumî, genel, bütün
olan.
lisan:
dil.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah ta-
rafından yaratılanlar.
malik:
sahip.
mazi:
geçmiş zaman.
meselâ:
örneğin.
misillü:
gibi, benzeri.
mukaddeme:
başlangıç, önde
gelen.
müşahede:
İlâhî güzellikleri
ve sırları görme, seyretme.
müstakbel:
gelecek zaman.
nam:
ad.
nefis:
kendi, şahıs.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nispet:
ilgi, bağ, münasebet.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
şümul:
içine alma, kapsam.
taallûk:
alâkalı, münasebetli
olma.
tahmit:
elhamdülillâh deme,
bütün övgünün ve hamdin
yalnız Allah’a ait olduğunu
söyleme.
tertip:
dizme, sıralama, düze-
ne koyma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma, Cenab-ı Hakkı şanına lâ-
yık ifadelerle anma.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı
Hakkın bütün noksan sıfatlar-
dan uzak ve bütün kemal sı-
fatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
umumî:
genel.
vazife:
görev.