AlTINcI BASAMAk:
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan nev-i be-
şeri itaate irşat, isyandan zecir ve menetmek üzere kul-
landığı üslûb-i âlîsine bak:
p
QÉn
£r
bn
G r
øp
e Gho
òo
Ør
æn
J r
¿n
G r
ºo
àr
©n
£n
àr
°SG p
¿p
G p
¢ùr
fp
’r
Gn
h u
øp
÷r
G n
ôn
°ûr
©n
e Én
j
(1)
m
¿Én
£r
?o
°ùp
H s
’p
G n
¿ho
òo
Ør
æn
J n
’ Gho
òo
Ør
fÉn
a p
¢Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
Ļs
°ùdG
Yani:
“Ey ins ve cin cemaati! Mülkümden hariç bir
memlekete çıkıp kurtulmak için semavat ve arzın aktâ-
rından çıkmaya kuvvetiniz varsa, çıkınız. Amma, ancak
bir sultanla çıkarsınız.”
kur’ân-ı kerîm bu ayetle, pek geniş saltanat-ı rububi-
yete karşı ins ve cinnin aczlerini ilân zımnında, nida edi-
yor: “ey insan-ı hakir, sağir, âciz! ne suretle şeytanları
recmeden melâike ile necimlerin, şemslerin, kamerlerin
itaat ettikleri sultan-ı ezel’e isyan ediyorsun? nasıl koca-
man yıldızları mermi, kurşun yerinde kullanabilen bir as-
kere sahip olan bir sultana karşı isyan etmeye cesaret
ediyorsun?
YeDİNcİ BASAMAk:
Yıldızların pek küçük efradı oldu-
ğu gibi, pek büyükleri de vardır. semanın vechini, yüzü-
nü ziyalandıran her şey yıldızdır. Bu neviden bir kısmı se-
maya ziynet olmuştur, bir kısmı da şeytanları recmetmek
için semavî mancınıklardır. semada yapılan bu recim,
sema gibi en vâsi dairelerde bile vukua gelen mübareze
hâdisesini insanlara göstermekle, insanların mutîlerini
asilerle mübarezeye teşvikle alıştırmaktır.
Mesnevî-i nuriye | 325 |
o
nuncu
r
isale
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini yap-
maktan aciz bırakan Kur’ân.
melâike:
melekler.
men:
yasak etme, engelleme,
mâni olma.
mübareze:
çatışma, kavga.
mutî:
itaat eden, boyun eğen.
necim:
yıldız.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nevi:
çeşit, tür.
nida:
ses, seslenme, çağırma.
recim:
taşa tutma, taş ile vurma,
taşlama.
sağir:
küçük, ufak.
saltanat-ı rububiyet:
kâinatı ter-
biye ve idare edici olan Allah’ın
saltanatı.
sema:
gökyüzü, gök.
semavat:
semalar, gökler.
semavî:
semaya ait, gökten gelen.
şems:
güneş.
sultan-ı ezel:
kudret kuvvet ve ik-
tidarı zamanla kayıtlı olmayan,
saltanatının başlangıcı olmayan
sultan; Allah.
suret:
biçim, şekil, tarz.
teşvik:
isteklendirme, arzu duyur-
ma.
üslûb-i âlî:
üstün ifade tarzı; ifa-
denin yüksek ve nezih olanı.
vâsi:
geniş, engin, bol.
vecih:
yüz, surat, çehre.
vuku:
olma, gerçekleşme, meyda-
na gelme.
zecir:
önleme, yasak etme, yasak-
lama.
zımın:
iç taraf, iç.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
ziynet:
süs.
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
aktâr:
taraflar, yanlar, her ta-
raf, her yer.
amma:
ama, lâkin, ancak.
arz:
yer, dünya.
asi:
isyan eden, başkaldıran.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
cemaat:
topluluk.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
efrat:
fertler.
hâdise:
olay.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı,
dışta kalan.
ilân:
yayma, duyurma, bildir-
me.
ins:
insan, beşer, âdemoğlu.
insan-ı hakir, sağir, âciz:
de-
ğersiz, küçük, güçsüz insan.
irşat:
doğru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
isyan:
Allah’ın emirlerini yeri-
ne getirmeme ve yasakların-
dan kaçınmama, dinin emirle-
rine karşı gelme ve günah iş-
leme.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
emre karşı gelme.
itaat:
boyun eğme, uyma, alı-
nan emre göre hareket etme.
kamer:
ay.
Kur’ân-ı Kerîm:
Kur’ân; Hz.
Muhammed’e vahiyle indirilen
en son İlâhî kitap.
1.
Rahman Suresi: 33.