Mesnevi-i Nuriye - page 330

riayet etmemektir
.
(1)
Ék
©«/
ªn
L ¢p
Vr
Qn
’r
G p
‘ Én
e Én
æn
d n
?n
?n
N
’ya isti-
naden, insaniyetin mide-i hayvaniye ve nebatiyeye mün-
hasır olduğunun zannıyla galat ediyor, sonra bütün gaye-
lerin nefsine ait olduğunun hasrıyla galat ediyor, sonra
her şeyin kıymeti menfaati nispetinde olduğunun takdi-
riyle galat ediyor. Hatta zühre Yıldızını, kokulu bir züh-
reye mukabil almaz; çünkü, kendisine menfaati dokun-
muyor.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Ubudiyet, sebkat eden nimetin neticesi ve onun fiya-
tıdır, gelecek bir nimetin mükâfat mukaddemesi ve vesi-
lesi değildir.
Meselâ, insanın en güzel bir surette yaratılı-
şı, ubudiyeti iktiza eden sabık bir nimet olduğu; ve son-
ra da imanın itâsıyla kendisini sana tarif etmesi, ubudiye-
ti iktiza eden sabık nimetlerdir. evet, nasıl ki midenin itâ-
sıyla bütün mat’umat itâ edilmiş gibi telâkki ediliyor; ha-
yatın itâsıyla da âlem-i şahadet müştemil bulunduğu
nimetlerle beraber itâ edilmiş gibi telâkki ediliyor. Ve ke-
za, nefs-i insanînin itâsıyla, bu mide için mülk ve mele-
kût âlemleri nimetler sofrası gibi kılınmıştır. kezalik,
imanın itâsıyla, mezkûr sofralar ile beraber, esma-i Hüs-
nada iddihar edilen defineleri de sofra olarak verilmiş
oluyor. Bu gibi ücretleri peşin aldıktan sonra, devam ile
hizmete mülâzım olmak lâzımdır.
Hizmet ve amelden
sonra verilen nimetler, mahza Onun fazlındandır.
âlem:
varlık sınıflarından her biri.
âlem-i şahadet:
gözle gördüğü-
müz, şahit olduğumuz âlem, kâi-
nat.
amel:
fiil, iş.
define:
kıymet ve değeri yüksek
olan şey, hazine.
esma-i Hüsna:
Allah’ın adları, Al-
lah’ın doksan dokuz güzel ismi.
fazl:
alicenaplık, ihsan, cömertlik.
galat:
yanılma, yanlışa düşme.
gaye:
maksat, hedef.
hasr:
yalnız bir şeye veya kişiye
mahsus kılma.
iddihar:
saklama.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu kılma.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki.
iman:
inanç, itikat.
insaniyet:
insanlık, insanlık mahi-
yeti.
istinaden:
istinat ederek, dayana-
rak.
itâ:
bahşedilme, verilme, ihsan
edilme.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kezalik:
keza, bu da öyle, böyle-
ce.
kıymet:
değer.
mahza:
saf, halis, katıksız; sırf, ta
kendisi.
mat’umat:
yemekler, yiyecekler,
taamlar.
melekût:
iç; görünmeyen.
menfaat:
fayda.
meselâ:
örneğin.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
mide-i hayvaniye ve nebatiye:
hayvan ve bitki gibi yiyip içip
yatmak.
mukabil:
karşılık.
mukaddeme:
başlangıç, giriş.
mükâfat:
iyi bir iş veya hiz-
metten dolayı verilen şey,
ödül.
mülâzım:
bir yere veya kim-
seye tutunup kalan, sarılıp ay-
rılmayan.
mülk:
dış; görünen.
münhasır:
sınırlanmış, sınırlı.
müştemil:
şümulüne alan, içi-
ne alan.
nefis:
kötü vasıfları kendisin-
de toplayan hayırlı işlerden
alıkoyan güç.
nefs-i insanî:
insanın nefsi.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nispet:
oran, ölçü.
riayet:
uyma, gözetme.
sabık:
geçen, önceki.
sebkat:
geçme, ilerleme.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
takdir:
kıymet verme, değer
biçme.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını
içine alacak şekilde anlatma.
telâkki:
kabul etme, alma.
ubudiyet:
kulluk.
vesile:
aracı, vasıta.
Zühre:
Çoban Yıldızı, sabah
yıldızı; bir çiçek.
1.
Yeryüzünde ne varsa bizim için yarattı. (Yeryüzünde ne varsa, sizin için O yarattı” mealin-
deki Bakara Suresi, 29. ayetin tefsirî meali)
o
nuncu
r
isale
| 330 | Mesnevî-i nuriye
1...,320,321,322,323,324,325,326,327,328,329 331,332,333,334,335,336,337,338,339,340,...528
Powered by FlippingBook