Mesnevi-i Nuriye - page 338

pekâlâ.
Fakat, o fânî lezzetlere mukabil, lezaiz-i bâki-
yeyi veren Hâlık’ı daha ziyade ubudiyetle sevmek lâzım
değil midir? Nefis, vücuda merkez olduğundan, muhab-
bete lâyık ise, o vücudu icat eden ve o vücudun kayyu-
mu olan Hâlık, daha fazla muhabbete, ubudiyete müsta-
hak olmaz mı? Nefsin maden-i menfaat ve en yakın ol-
duğu, sebeb-i muhabbet olursa, bütün hayırlar, rızıklar
elinde bulunan ve o nefsi yaratan Nafi, Bâkî ve daha ka-
rip olan, daha ziyade muhabbete lâyık değil midir?
Binaenaleyh, bütün mevcudata inkısam eden muhab-
betleri cem ve muhabbetin ile beraber mahbub-i hakikî
olan Fâtır-ı Hakîm’e ihda etmek lâzımdır.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
senin önünde çok korkunç büyük meseleler vardır ki,
insanı ihtiyata, ihtimama mecbur eder.
Birisi, ölümdür ki, insanı dünyadan ve bütün sevgilile-
rinden ayıran bir ayrılmaktır.
İkincisi, dehşetli, korkulu ebed memleketine yolculuk-
tur.
üçüncüsü, ömür az, sefer uzun, yol tedariki yok, kuv-
vet ve kudret yok; acz-i mutlak gibi elîm elemlere maruz
kalmaktır.
öyle ise, bu gaflet ü nisyan nedir? devekuşu gibi ba-
şını nisyan kumuna sokar, gözüne gaflet gözlüğünü ta-
karsın ki, Allah seni görmesin veya sen onu görmeyesin.
acz-i mutlak:
mutlak zayıflık, güç-
süzlük.
Bâkî:
yok olmayan, sürekli ve ka-
lıcı olan bütün varlıklar yok olduk-
tan sonra da var olacak tek varlık;
Allah.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
cem:
toplama, bir araya getirme.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ıztırap.
elîm:
şiddetli, çok dert ve keder
veren.
fânî:
ölümlü, geçici.
Fâtır-ı Hakîm:
her şeyi bir maksa-
da uygun ve hikmetle benzersiz
bir şekilde yaratan Allah (c.c.).
gaflet ü nisyan:
gaflet ve nisyan;
dikkatsizlik, endişesizlik, Allah’tan
uzaklaşıp nefsin arzularına dal-
mak.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesizlik,
Allah’tan uzaklaşıp nefsin arzula-
rına dalmak.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
ihda etmek:
hediye etmek, hedi-
ye vermek.
ihtimam:
dikkat ve özen göster-
me.
o
nuncu
r
isale
| 338 | Mesnevî-i nuriye
ihtiyat:
uzak görüşlü olma,
geleceği düşünerek tedbirli
hareket etme.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki.
inkısam:
bölünme, parçalan-
ma.
karip:
yakın.
kayyum:
her şeyin varlığı
onunla ayakta duran ve de-
vam eden.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
lezaiz-i bâkiye:
bâkî, ebedî ve
daimî olan lezzetler, zevkler.
maden-i menfaat:
faydalan-
ma, yararlanma kaynağı.
Mahbub-i Hakikî:
gerçek,
doğru sevgili; Cenab-ı Allah.
maruz:
bir şeyin etkisi ve te-
siri altında bulunma.
mecbur:
zorunlu olma, zorun-
da kalma.
mesele:
önemli konu.
mevcudat:
mevcutlar, var
olan her şey, mahlûklar.
muhabbet:
sevgi, sevme.
mukabil:
karşılık.
müstahak:
hak eden, hak et-
miş.
nafi:
tüm faydaları yaratan ve
sonsuz faydaların mutlak sa-
hibi olan Allah.
nefis:
kötü vasıfları kendisin-
de toplayan hayırlı işlerden
alıkoyan güç.
nisyan:
unutma, unutuş.
rızık:
Allah’ın lütuf ve ihsan
ettiği nimetler.
sebeb-i muhabbet:
sevme,
sevgi gösterme nedeni.
tedarik:
sağlama, temin etme,
karşılama.
ubudiyet:
kulluk.
ziyade:
çok, fazla.
1...,328,329,330,331,332,333,334,335,336,337 339,340,341,342,343,344,345,346,347,348,...528
Powered by FlippingBook