Mesnevi-i Nuriye - page 335

Maahaza, o gibi şeyler kastî olmasaydı, şekillerinde
hikmetli tehalüf olmazdı. evet, tehalüfte kasıt ve ihtiyâr
vardır. Her insanın bütün insanlara simaca muhalefeti
buna delildir.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İnsanı fıtraten bütün hayvanlara tefevvuk ettiren cami-
iyetinin meziyetlerinden biri, zevi’l-hayatın Vâhibü’l-Ha-
yat’a olan tahiyye ve tesbihlerini fehmetmektir. Yani, in-
san kendi kelâmını fehmettiği gibi, iman kulağıyla zevi’l-
hayatın da, belki cemadatın da bütün tesbihlerini fehme-
der. demek, her şey, sağır adam gibi, yalnız kendi kelâ-
mını anlar. İnsan ise, bütün mevcudatın lisanlarıyla tekel-
lüm ettikleri esma-i Hüsnanın delillerini fehmeder. Bina-
enaleyh, her şeyin kıymeti kendisine göre cüz’îdir, insa-
nın kıymeti ise küllîdir. demek, bir insan bir fert iken, bir
nevi gibi olur.
(1)
p
ÜGn
ƒs
°üdÉp
H o
ºn
?r
Yn
G *Gn
h
ó®ò
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
zahir ile bâtın arasında müşabehet varsa da, hakikate
bakılırsa, aralarında büyük uzaklık vardır.
Meselâ,
âmiyâne olan tevhid-i zahirî, hiçbir şeyi Al-
lah’ın gayrisine isnat etmemekten ibarettir. Böyle bir ne-
fiy, sehil ve basittir. Ehl-i hakikatin hakikî tevhidleri ise,
her şeyi Cenab-ı Hakka isnat etmekle beraber, her şeyin
üstünde bulunan mührünü, sikkesini görüp okumaktan
ibarettir. Bu, huzuru ispat, gafleti nefyeder.
Mesnevî-i nuriye | 335 |
o
nuncu
r
isale
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki.
iman:
inanç, itikat.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
ispat:
sağlam ve dayanıklı hale
getirme; doğruyu delillerle göster-
me.
kasıt:
bir işi bile bile, isteyerek
yapma.
kastî:
bile bile yapılan.
kelâm:
söz, konuşma, nutuk.
kıymet:
değer.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
lisan:
dil.
maahaza:
bununla birlikte, böyle
olmakla beraber.
meselâ:
örneğin.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
meziyet:
bir şeyi başkalarından
ayıran vasıf, üstünlük ve değerli-
lik vasfı.
muhalefet:
uygun olmama, ayrı-
lık; zıtlık.
müşabehet:
benzeme, benzeyiş.
nefiy:
inkâr etme.
nefyetme:
uzaklaştırma, kovma.
nevi:
cins.
sehil:
kolay.
sikke:
alâmet, nişan, turra.
sima:
yüz, çehre.
tahiyye:
selâm, dua.
tefevvuk:
üstün olma, üstünlük.
tehalüf:
birbirine zıt olma, muha-
lif olma.
tekellüm:
söyleme, konuşma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tutma,
Cenab-ı Hakkı şanına lâyık ifade-
lerle anma.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
tevhid-i zahirî:
yüzeysel tevhid;
âmiyâne tevhid olan Allah’ın orta-
ğı yok ve bu kâinat Onun mülkü-
dür şeklindeki, araştırmaya da-
yanmayan imanî tasdik.
vâhibü’l-Hayat:
hayat veren, ha-
yat bağışlayan.
zahir:
dış yüz, görünüş.
zevi’l-hayat:
hayat sahipleri, can-
lılar.
âmiyâne:
basitçe, üstünkörü;
cahile yakışır.
bâtın:
görünmeyen taraf, iç
kısım.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
camiiyet:
toplayıcı, ihtiva ve
ihata edicilik.
cemadat:
cansız varlıklar.
cüz’î:
küçük, az.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, bürhan.
ehl-i hakikat:
hakikati arzula-
yanlar, gerçeği bulup onun
peşinden gidenler; Allah ada-
mı.
esma-i Hüsna:
Allah’ın adları,
Allah’ın doksan dokuz güzel
ismi.
fehmetmek:
anlamak, kavra-
mak, idrak etmek.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılış-
tan, yaratılış itibarıyla.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
gayr:
başka.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
hakikî:
gerçek.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi is-
tek ve arzularına göre hareket
etme.
1.
En doğrusunu ancak Allah bilir.
1...,325,326,327,328,329,330,331,332,333,334 336,337,338,339,340,341,342,343,344,345,...528
Powered by FlippingBook