Mesnevi-i Nuriye - page 333

İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İsm-i Celâl, alelekser, nevilerde, külliyatta tecelli eder.
İsm-i Cemal ise, mevcudatın cüz’iyatına tecelli eder. Bu
itibarla, nevilerdeki cûd-i mutlak,
Celâl
’in tecellisidir.
Cüz’iyatın nakışları, eşhasın güzellikleri
Cemal
’in tecelli-
yatındandır.
Ve keza, celâl vahidiyetin tecellisinden, cemal dahi
ehadiyetin tecellisinden zahir olur. Bazen de cemal celâl-
den tecelli eder. evet, cemalin gözünde celâl ne kadar
cemîldir; celâlin gözünde dahi cemal o kadar celîldir.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Basar masnuatı görüp de, basiret Sânii görmezse, çok
garip ve pek çirkin düşer
. Çünkü, o hâlde sâniin manen,
kalben görünmemesi, ya basiretin fıkdanındandır veya
kalb gözünün kör olmasındandır; veya pek dar olduğun-
dan, meseleyi azametiyle kavramadığındandır; veya bir
hızlan
’dır. Ve illâ, sâniin inkârı, basarın şuhudunu inkâr-
dan daha ziyade münkerdir.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Bir tarlaya zer edilen bir tohum, manevî bir sur ve bir
duvardır; o tarlayı tohum sahibine mal eder, başkasının
tasarrufuna mâni olur.
kezalik, küre-i arz tarlasına zer edilen nebatat, hayva-
nat tohumları, manevî bir sur ve bir seddir ki, şirketi men
ediyor; gayri müdahaleden tardeder.
Mesnevî-i nuriye | 333 |
o
nuncu
r
isale
ğin gerçek sahibi ve gerçek son-
suz güzel olan Allah.
kalben:
kalp ile, kalpten.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kezalik:
keza, bu da öyle, böyle-
ce.
külliyat:
bir şeyin bütünü, bir şe-
yin tamamı, hepsi.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mâni:
engel.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
men:
yasak etme, engelleme,
mâni olma.
mesele:
önemli konu.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
müdahale:
karışma.
münker:
çirkinlik, kabahat, suç;
inkâr ediş.
nakış:
işleme, süsleme.
nebatat:
bitkiler.
nevi:
çeşit, tür.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
set:
mâni, perde, engel.
şirket:
ortaklık.
şuhut:
vücut bulma, var olma,
gözle görülebilecek şekilde var ol-
ma, görünme.
tardetme:
kovma, çıkarma, uzak-
laştırma, sürme.
tasarruf:
idare etme, kullanma.
tecelli:
belirme, bilinme, görün-
me.
tecelliyat:
tecelliler, görüntüler.
vahidiyet:
Cenab-ı Hakkın isim ve
sıfatlarının birliği ve kâinatı kuşat-
ması.
zahir:
görünen, görünücü.
zer:
tohum ekme, tohum saçma.
ziyade:
büyük.
alelekser:
ekseriya, çoğunluk-
la, çok kez, çok vakit.
azamet:
büyüklük.
basar:
görme.
basar:
görme.
basiret:
kalp gözüyle görme,
doğru ve ölçülü görüş.
celâl:
büyüklük, haşmet, ulu-
luk, yücelik.
Celâl:
büyüklük, haşmet, ulu-
luk, yücelik sahibi olan Allah.
celîl:
son derece büyük ve ulu
olan.
cemal:
güzellik, iyilik.
Cemal:
sonsuz güzellik ve iyi-
liklerin sahibi olan Allah.
cemîl:
son derece güzel olan.
cûd-i mutlak:
sonsuz, sınırsız
cömertlik, Allah’ın hiç bir kay-
da ve şarta tâbi olmaksızın
sonsuz ihsan sahibi olması.
cüz’iyat:
parçaya ait olan şey-
ler.
ehadiyet:
Allah’ın her bir şey-
de birliğinin tecelli etmesi, gö-
rünmesi.
eşhas:
şahıslar, kimseler.
fıkdan:
yokluk, bulunmazlık;
noksanlık, eksiklik.
garip:
tuhaf, şaşılacak.
gayr:
başka.
hayvanat:
hayvanlar.
hızlan:
iflâs etmek, müflis ol-
mak.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki.
illâ:
aksi hâlde, aksi takdirde,
yoksa.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
ism-i Celâl:
sonsuz büyüklük,
haşmet, ululuk ve yücelik an-
lamında Cenab-ı Hakkın bir is-
mi.
ism-i Cemal:
her türlü güzelli-
1...,323,324,325,326,327,328,329,330,331,332 334,335,336,337,338,339,340,341,342,343,...528
Powered by FlippingBook