Mesnevi-i Nuriye - page 323

Onuncu Risale
W
(1)
p
Ú/
WÉn
«s
°û?p
d Ék
eƒo
Lo
Q Én
gÉn
ær
?n
©n
Ln
h
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Şu ayet-i kerîmenin yüksek semasına çıkıp sırrını feh-
metmek için yedi basamaklı bir merdiven kuruyoruz.
BİRİNcİ BASAMAk:
semavatın melâike ile tesmiye
edilen münasip sakinleri vardır. Çünkü, küre-i arzın se-
maya nispeten küçüklüğü ve hakaretiyle beraber zevi’l-
hayat ile dolu olması, semavatın o müzeyyen burçları ze-
vi’l-idrak ile dolu olmasını tasrih ediyor. Ve keza, sema-
vatın bu kadar ziynetlerle tezyin edilmesi, behemehâl ze-
vi’l-idrakin takdir ve istihsan ile nazar-ı hayretlerini celp
etmek içindir. Çünkü, hüsn-i ziynet, âşıkların celbi için-
dir; yemek ve taam da aç olanlara yapılır. Maahaza, ins
ve cin o vazifeyi ifaya kâfi değillerdir. Ancak gayr-i mah-
dut oraya münasip melâike ve ruhanîler o vazifeyi ifa
edebilir.
İkİNcİ BASAMAk:
Arzın semavatla alâkası, muame-
lesi olup, aralarında çok büyük irtibat vardır. evet, arza
gelen ziya, hararet, bereket vesaire, semavattan geliyor;
arzdan da semaya dualar, ibadetler, ruhlar gidiyor.
demek, aralarında cereyan eden ticarî muameleden
Mesnevî-i nuriye | 323 |
o
nuncu
r
isale
keza:
böylece, aynı şekilde.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
maahaza:
bununla birlikte, böyle
olmakla beraber.
melâike:
melekler.
muamele:
işlem.
münasip:
uygun.
müzeyyen:
ziynetlendirilmiş, süs-
lü.
nazar-ı hayret:
hayretle bakmak,
hayretli bakış.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
ruhanî:
gözle görülmeyen, cismi
olmayan, elle tutulamayan varlık-
lar.
sakin:
bir yerde oturan.
sema:
bir şeyin en yüksek yeri;
dam, çatı.
sema:
gökyüzü, gök.
semavat:
semalar, gökler.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat
ve tecrübe ile anlaşılan en ince
yanı.
taam:
yemek, yiyecek.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tasrih:
açıkça ifade ederek şüphe
ve tereddütleri silme.
tesmiye:
isimlendirme, ad verme.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
ticarî:
ticaretle ilgili, ticarete ait.
vazife:
görev.
vesaire:
ve başkaları, bunun gibi-
leri.
zevi’l-hayat:
hayat sahipleri, can-
lılar.
zevi’l-idrak:
idrak sahipleri, anla-
yış ve kavrayışı olanlar.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
ziynet:
süs.
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
arz:
yer, dünya.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın aye-
ti; azamet ve şerefi olan ayet.
behemehâl:
mutlaka, elbette,
ne yapıp edip.
bereket:
mübareklik, bolluk,
saadet.
burç:
yıldız kümesi.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
cereyan etme:
olma, meyda-
na gelme.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
fehmetmek:
anlamak, kavra-
mak, idrak etmek.
gayr-i mahdut:
hudutsuz, sı-
nırsız, sonsuz.
hakaret:
küçüklük, horluk.
hararet:
sıcaklık.
hüsn-i ziynet:
süsleme güzel-
liği, güzel bezeme.
ifa:
bir işi yapma, yerine getir-
me.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!
ins:
insan, beşer, âdemoğlu.
irtibat:
ilgi, ilgili olma, bir şeye
bağlı olama.
istihsan:
güzel bulma, beğen-
me.
kâfi:
yeter, elverir.
1.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
Şeytanlar için o kandilleri birer taş yaptık. (Mülk Suresi: 5.)
1...,313,314,315,316,317,318,319,320,321,322 324,325,326,327,328,329,330,331,332,333,...528
Powered by FlippingBook