Mesnevi-i Nuriye - page 315

kadar uzundur. evet, hâl ile mazi arasında öyle ince bir
perde vardır ki, ruhun mazi cihetine geçmesine mâni de-
ğildir, cesede nispeten bitmez bir mesafedir.
kezalik,
mülk ile melekût, dünya ile ahiret arasında,
ehl-i kalb için şeffaf, ehl-i heva için kesif ince bir perde
vardır.
kezalik, gece ile gündüz arasında lâtif bir perde var ki,
gözün kapanmasıyla gece olup, açılmasıyla gündüz oldu-
ğu gibi; nefsin âlem-i maneviyata gözü kapanırsa, ebedî
bir gece içinde kalır, gözü maneviyata açılırsa neharı in-
kişaf eder.
kezalik,
Allah’ın hesabına kâinata bakan adam, her
ne müşahede ederse ilimdir; eğer gafletle esbap hesabı-
na bakarsa, ilim zannettiği şey de cehil olur.
kezalik,
iman ve tevhid ile bakan, âlemi nurlu görür;
ve illâ âlemi zulümat içerisinde görecektir.
kezalik,
ef’al-i beşer için iki cihet vardır: Eğer niyet ile
Allah’ın hesabına olursa, tecelliyata ma’kes, şeffaf, par-
lak olur. Eğer Allah hesabına olmasa, zulmetli bir man-
zarayı göstermiş olur.
kezalik,
hayatın da iki vechi vardır: Biri siyah dünya-
ya bakar, diğeri şeffaf ahirete nazırdır. Nefis, siyah vec-
hin altına girer, şeffaf veche terettüp eden saadet-i ebe-
diyeyi ister.
Mesnevî-i nuriye | 315 |
ş
emme
şeyler.
mâni:
engel.
mazi:
geçmiş zaman.
melekût:
iç, iç kısım.
mesafe:
uzaklık, ara.
mülk:
dış, dış kısım; bir şeyin gö-
rünen kısmı.
müşahede:
bir şeyi gözle görme,
seyretme.
nazır:
nazar eden, bakan.
nefis:
kişinin kendisi, iyiliğe de kö-
tülüğe de meyli olan duygu.
nehar:
gündüz.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
niyet:
bir işi yapmayı önceden
düşünme.
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
şeffaf:
saydam.
tecelliyat:
tecelliler, görüntüler.
terettüp:
ait olma, icap etme, ge-
rekme.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna inan-
ma, birleme.
vecih:
cihet, yön.
zulmet:
karanlık, Allah’ın nurun-
dan mahrum olma hâli.
zulümat:
karanlıklar, dinsizlik, zu-
lüm ve küfür.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i maneviyat:
manalar
ve ruhlar âlemi.
cehil:
bilgisizlik, cehalet, cahil-
lik.
ceset:
vücut, beden.
cihet:
yön.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
ef’al-i beşer:
insanın fiilleri.
ehl-i heva:
heva ve hevesine
düşkün olanlar, nefsinin gay-
rimeşru isteklerine uyanlar.
ehl-i kalp:
maneviyata çok
kıymet veren, kalben Cenab-ı
Hakka çok yakınlık hissedip
çok hikmetlerden anlayan zat.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
hâl:
bulunulan an, şimdiki za-
man.
ilim:
bilgi, marifet.
illâ:
aksi hâlde, aksi takdirde,
yoksa.
iman:
inanç, itikat.
inkişaf:
ortaya çıkma, keşfo-
lunma; gelişme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kesif:
kaba, yoğun, şeffaf ol-
mayan.
kezalik:
keza, bu da öyle,
böylece.
lâtif:
yumuşak, tatlı, narin; cis-
manî olmayan, ruhanî.
ma’kes:
akseden yer, yansı-
ma yeri.
maneviyat:
mana âlemine ait
olanlar, hisse ve inanca ait
1...,305,306,307,308,309,310,311,312,313,314 316,317,318,319,320,321,322,323,324,325,...528
Powered by FlippingBook