Mesnevi-i Nuriye - page 309

Meselâ, Hâlık’ın tasarrufatına delâlet eden ayetlerden
en zahir, en aşikâr olan tabakayı
(1)
r
ºo
µp
fGn
ƒr
dn
Gn
h r
ºo
µp
àn
æ°p
ùr
dn
G o
±n
Óp
àr
NGn
h¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdGo
?r
?n
N /
¬p
JÉn
`j'
G r
øp
en
h
ayetiyle zikretmiştir. Hâlbuki, bu tabakanın arkasında
vücuhun taayyünat, teşahhusat tabakası vardır. evvelki
tabakanın fehmi, ikinci tabakanın fehminden daha
yakındır.
Ve keza, en aşikâr dereceyi
(2)
p
QÉn
¡s
ædGn
h p
?r
«s
dG p
±n
Óp
àr
NGn
h ¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG p
?r
?n
N ?/
a s
¿p
G
ayetiyle zikretmiştir. Bu derecenin arkasında, arzın şems
etrafında emir ve irade-i İlâhî kanunuyla tahrik ve tedvi-
ri derecesi de vardır. lâkin, bu derece, evvelki derece-
den bir derece mahfî olduğundan terk edilmiştir.
Ve keza,
(3)
Gk
OÉn
`Jr
hn
G n
?Én
Ñp
÷r
Gn
h
cümlesiyle en okunaklı say-
fayı göstermiştir. Hâlbuki bu sayfanın arkasında, “direk
ve kazıklar ile tehlikeden muhafaza edilen bir sefine gibi,
arz da, içerisinde vukua gelen hercümerçten dolayı par-
çalanmak tehlikesinden korumak için, dağlar ile kazık-
lanmıştır” sayfası da vardır. Fakat, bu sayfa, avam-ı nâs-
ça o kadar okunaklı olmadığından terk edilmiştir. Ve bu
sayfanın altında da şöyle bir haşiye vardır:
Hayatı besleyip sağlamak üzere, dağlar arza direk ya-
pılmıştır. Çünkü, dağlar suların mahzenidir; havanın ta-
rağıdır, tasfiye ediyor; toprağın hamisidir, denizin istilâ-
sından vikaye ediyor. zaten hayatın direkleri bu unsurlar-
dır. Bu sırra binaendir ki, şeriatça hilâlin tulû ve gurubu
Mesnevî-i nuriye | 309 |
ş
emme
hilâl:
yeni ay.
irade-i ilâhî:
Allah’ın iradesi, Ce-
nab-ı Hakkın dilediğini yapabilme
gücü, kudreti.
istilâ:
ele geçirme, kaplama, yayıl-
ma.
kanun:
kaide, kural.
keza:
böylece, aynı şekilde.
mahfî:
Gizli, saklı.
mahzen:
kaynak, hazine ve defi-
ne deposu.
meselâ:
örneğin.
muhafaza:
koruma.
sefine:
gemi.
şems:
güneş.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi; din.
sır:
gizli hakikat; bir şeyin dikkat
ve tecrübe ile anlaşılan en ince
yanı.
sima:
yüz, çehre.
taayyünat:
meydana çıkmalar,
belli olmalar.
tabaka:
derece, katman.
tahrik:
hareket ettirme, harekete
geçirme.
tasarrufat:
tasarruflar, idare et-
meler.
tasfiye:
saflaştırma, arıtma, temiz-
leme.
tedvir:
çevirme, döndürme.
teşahhusat:
teşahhuslar, şahıs
hâline girmeler, cisimlenmeler.
tulû:
doğma, doğuş.
unsur:
eleman, yapı taşı, birim.
vikaye:
koruma, sahip çıkma.
vücuh:
çehreler, yüzler.
vuku:
olma, gerçekleşme, meyda-
na gelme.
zahir:
açık, aşikâr.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
arz:
yer, dünya.
aşikâr:
açık, belli, meydanda.
avam-ı nâs:
insanların ilmî, ir-
fanı kıt, okuma yazması az,
fikren zayıf olanları.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
emr-i ilâhî:
Allah’ın emri.
evvel:
önce.
evvelki:
birincisi.
fehim:
anlayış.
gurup:
batma, batış.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hamî:
himaye eden, koruyan,
gözeten.
haşiye:
dipnot; ek, ilâve.
hercümerç:
karmakarışık ol-
ma, alt üst olma.
1.
Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin, seslerinizin ve simalarınızın fark-
lılığı da yine Onun ayetlerindendir. (Rum Suresi: 22.)
2.
Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ile gündüzün değişmesinde... (Âl-i İm-
ran Suresi: 190.)
3.
Dağları birer kazık yapmadık mı? (Nebe Suresi: 7.)
1...,299,300,301,302,303,304,305,306,307,308 310,311,312,313,314,315,316,317,318,319,...528
Powered by FlippingBook