sineğin kanadına muvazi olmayan hevesini tatmin ve
teskin için felek çarklarıyla hareketten teskin edilsin?
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Cesedin bir uzvundaki bir hüceyrede yapılan tasarruf,
en evvel cesedi tasavvur etmeye mütevakkıftır. Çünkü,
küllün nakışlarıyla, ahvaliyle cüz’ün çok alâka ve müna-
sebetleri vardır. öyle ise, cüzde tasarruf Hâlık-ı küllün
emri altındadır.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Hevam, balık gibi küçük hayvanların yumurtalarını,
haşerat ve nebatatın tohumlarını pek büyük bir rahmet-
le, bir lütuf ile, bir hikmetle hıfzeden sâni-i Hakîm’in ha-
fîziyetine lâyık mıdır ki, ahirette semere veren ağaçlara
çekirdek olacak a’malinizi hıfzetmesin, ihmal etsin? Hâl-
buki, sen hamil-i emanet, halife-i arzsın.
evet, her bir zîhayatta bulunan hıfzü’l-hayat hissi, vü-
cudun ebedî bir bekaya ism-i
Hayy, Hafîz, Bâkî’
nin te-
cellisiyle incirar edeceğine delâlet eder.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Bir incir tohumunu tavırdan tavıra hıfzeden, devirden
devire himaye eden, inhilâlden vikaye eden ve o to-
humda incir ağacının teşkilâtına lâzım olan esasları ke-
mal-i ihtimam ile muhafaza eden, elbette ve elbette ha-
life-i arz ünvanını alan nev-i beşerin a’malini ihmal et-
mez, hıfzeder.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
ahval:
hâller, durumlar.
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
a’mal:
ameller, işler.
Bâkî:
varlığının sonu olmayan
Allah.
beka:
bakîlik, ebedîlik, sonsuzluk.
ceset:
vücut, beden.
cüz:
parça.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
ebedî:
sonu olmayan, daimî, sü-
rekli.
evvel:
önce.
felek:
gökyüzü, gök, sema.
Hafîz:
her şeyin sonsuza kadar
koruyan, muhafaza eden, sakla-
yan Allah.
hafîziyet:
Cenab-ı Hakkın her
mahlûkun başına gelecek vaziyet-
leri ve başından geçenleri muha-
faza etme sıfatı.
halife-i arz:
arzın halifesi, yeryü-
zünde bazı hususlarda Allah adına
hareket eden.
Hâlık-ı Küll:
her şeyin yaratıcısı,
hâlıkı olan Allah.
hamil-i emanet:
emaneti yükle-
nip taşıyan.
haşerat:
haşereler, küçük böcek-
ler, zararlı küçük hayvancıklar.
hevam:
böcekler, haşereler.
heves:
gelip geçici istek.
hıfz:
saklama, koruma, muhafaza
etme.
hıfzü’l-hayat:
hayatı korumak.
hikmet:
İlahî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
himaye:
koruma, muhafaza etme.
hüceyre:
hücrecik, küçük hücre.
ihmal:
boşlama, önemsememe.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki!
incirar:
bir neticeye doğru çekile-
rek sona erme, çekilip bir sona er-
ş
emme
| 306 | Mesnevî-i nuriye
me.
inhilâl:
dağılma, çözülme, par-
çalanma, bozulma.
ism-i Hayy:
Cenab-ı Hakkın
hayatı veren, dirilten anlamın-
da ismi.
kemal-i ihtimam:
son derece
dikkat ve ihtimam, dikkat ve
özenin son derecesi.
küll:
bütün.
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik,
ihsan.
muhafaza:
koruma.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
mütevakkıf:
bir şeye bağlı
olan, ancak onunla olabilen.
muvazi:
paralel, birbirine
denk.
nakış:
işleme, süsleme.
nebatat:
bitkiler.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
sâni-i Hakîm:
hikmet sahibi
olan, her şeyi sanatla ve hik-
metle yaratan Allah.
semere:
meyve, güzel netice.
tasarruf:
idare etme, kullan-
ma.
tasavvur:
bir şeyi zihinde dü-
şünme, tasarlama.
tatmin:
doyurma, ihtiyacını
karşılama.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
teşkilât:
yapışlar, kuruluşlar.
teskin:
sakinleştirme, yatıştır-
ma.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
uzuv:
bir canlıyı meydana ge-
tiren parçacıklardan her biri,
organ.
vikaye:
koruma, sahip çıkma.
zîhayat:
hayat sahibi.