mümkün değildir. Meselâ âlemin nizam, intizam ve tasar-
rufunda arzın tedbiri dâhildir. Arzın tedbirinde insanın da
tedbiri dâhildir. Ve aynı zamanda, bu tasarrufat yapılır-
ken başka nevilerin de şuunatına bakılır. Ve hüceyrat-ı
bedeniye ile zerrat dahi yaratılıyor. Ve hakeza, bütün bu
tasarrufat, bütün safahata aynı kudretle yapılır. nasıl ki,
şemsin nurundan, katre ve kabarcıklara varıncaya kadar
hiçbir şey hariç kalmıyor, bütün eşya o nur ile tenevvür
ediyor; kezalik, bütün tasarrufat kudret-i ezeliyeye aittir,
başka bir şeyin müdahalesi yoktur, küreden zerreye va-
rıncaya kadar o kudretin tasarrufundan hariç değildir.
Hülâsa:
Arının dimağını, mikrobun gözünü tanzim
eden Zat, senin ef’al ve a’malini mühmel, başıboş, he-
sapsız, kitapsız bırakmayarak, İmam-ı Mübin’de yazar.
Ona göre muhaseben olacaktır.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Her bir masnuda, her bir zerrede görünen tasarruf-i
mutlak, kudret-i muhita ve hikmet-i basîrenin delâlet ve
şahadetleriyle sabittir ki, bütün eşyanın Sânii vahittir,
şeriki yoktur; ne kudretinde inkısam var, ne iktidar ve
ihtiyârında tecezzi vardır.
Binaenaleyh, sâni ancak vaci-
bü’l-vücut olacaktır ki, kaderin mizanıyla yürüyen kudre-
tine bir nihayet yoktur.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
sinek, örümcek, pire gibi küçük hayvanlar, fil, camus,
deve gibi büyük hayvanlardan daha zeki, hilkatçe daha
Mesnevî-i nuriye | 297 |
Z
erre
Cenab-ı Hakkın zaman ve mekân-
la kayıtlı olmayan kudreti.
kudret-i muhita:
her şeyi ihata
eden, kuşatan kudret ve kuvvet.
küre:
dünya, yeryüzü.
masnu:
sanatla yapılmış eşya,
varlık.
meselâ:
örneğin.
mizan:
terazi, ölçü.
müdahale:
karışma.
muhasebe:
hesapların görme;
davranış ve yapılanların hesabını
verme.
mühmel:
ihmal edilmiş, bırakıl-
mış; önemsiz.
nevi:
çeşit, tür.
nihayet:
son, sınır.
nizam:
düzen, tertip; düzgünlük.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlanmış.
safahat:
safhalar, devreler.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alâmet, işaret.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
şems:
güneş.
şerik:
ortak.
şuunat:
şuunlar, keyfiyetler, hâl-
ler; işler.
tanzim:
düzenleme, sıralama, ter-
tipleme.
tasarruf:
bir şeyin sahibi olup ida-
re etme, mülkünü istediği gibi kul-
lanma.
tasarrufat:
tasarruflar, idare et-
meler.
tasarruf-i mutlak:
tam, mükem-
mel, sonsuz ve dilediği gibi kullan-
ma.
tecezzi:
parçalara ayrılma, bölün-
me, ufalanma, cüzlere ayrılma.
tedbir:
idare etme, çekip çevirme.
tenevvür:
nurlanma, parlama, ay-
dınlanma.
vacibü’l-vücud:
varlığı zarurî ve
zatî olan; varlığı başkasının varlığı-
na bağlı değil, kendinden olup
ezelî ve ebedî olan Allah.
vahit:
zatında ve sıfatlarında tek
ve yegâne olan.
zat:
kişi, şahıs.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
âlem:
dünya, cihan.
a’mal:
ameller, işler.
arz:
yer, dünya.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
camus:
manda, su sığırı.
dâhil:
girme, içinde olma.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, işaret.
dimağ:
akıl, şuur.
ef’al:
fiiller, işler.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı,
dışta kalan.
hikmet-i basîre:
sezilen, his-
sedilen ve anlaşılan mükem-
mel fayda ve amaçlar.
hilkat:
yaratılma, yaratılış.
hüceyrat-ı bedeniye:
bedene
ait hücreler.
hülâsa:
kısaca, sözün kısası.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi is-
tek ve arzularına göre hareket
etme.
iktidar:
güç yetme, bir işi ger-
çekleştirmek için gereken
kuvvet.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!
imam-ı Mübin:
kader defteri;
geçmiş ve gelecekte eşyanın
alacakları sanatlı ve düzenli
hâllerin yazıldığı, programlan-
dığı ilim defteri.
inkısam:
bölünme, parçalan-
ma.
intizam:
düzenlilik, düzgün-
lük.
kader:
İlâhî hüküm; Cenab-ı
Hakkın takdir ve tayin etmesi.
katre:
damla.
kezalik:
keza, bu da öyle,
böylece.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kudret-i ezelî:
ezelî kudret,