Hakîm’in kastı ve bir Muhtar’ın ihtiyârı ve semî, Basîr
bir Mürîd’in iradesinin daire-i tasarrufundadır; “tesadüf,
şirk ve tabiat”tan teşekkül eden fesat şebekesinin âlem-i
İslâm’dan nefiy ve ihracına, risale-i nur’ca verilen karar
infaz edilmiştir.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Şeytanın ilka etmekte olduğu vesveselerden biri:
“Yahu, şu koyun ve inek, eğer kadîr ve Alîm-i eze-
lî’nin nakşı, mülkü olmuş olsa idi, bu kadar miskin bîça-
re olmazlardı. eğer bâtınlarında, içlerinde Alîm, kadîr,
Mürîd bir sâniin kalemi çalışmış olsaydı, bu kadar cahil,
yetim, miskin olmazlardı” diyen ve cinnî şeytanlara üstat
olan, ey şeytan-ı insî! Cenab-ı Hak, her şeye lâyığını ve-
riyor; ve maslahata göre veriyor. eğer atâsı, in’amı bu
kaideden hariç olsa idi, senin eşeğinin kulağı senden ve
senin üstatlarından daha akıllı, daha âlim olması lâzımdı.
Ve senin parmağın içinde, senin şuur ve iktidarından da-
ha çok bir şuur, bir iktidar yaratırdı. demek her şeyin bir
haddi var. o şey, o had ile mukayyettir.
Kader, her şeye bir miktar ve o miktara göre bir kalıp
vermiştir. Feyyaz-ı Mutlak’tan aldığı feyze olan kabiliye-
ti, o kalıba göredir.
Malûmdur ki, dâhilden harice süzü-
len cüz-i ihtiyârî mizanıyla, ihtiyaç derecesiyle, kabiliye-
tin müsaadesiyle hâkimiyet-i esmanın nizam ve tekabü-
lüyle feyiz alınabilir. Maahaza, şemsin azametini bir ka-
barcıkta aramak, akıllı olanın işi değildir.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
âlim:
çok okumuş, bilen, bilgili,
bilgin.
Alîm:
her şeyi hakkıyla bilen Al-
lah.
Alîm-i ezelî:
başlangıcı olmayan
ve sonsuz ilim sahibi olan Allah.
atâ:
bağışlama, bahşiş.
azamet:
büyüklük.
Basîr:
her şeyi görüp bilen, tam,
eksiksiz ve kusursuz gören Allah.
bâtın:
görünmeyen taraf, iç kısım.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cahil:
bilgisiz, bilmeyen, habersiz.
cinnî:
cin taifesinden olan.
cüz-i ihtiyarî:
Cenab-ı Hak tarafın-
dan insana verilen arzu serbestli-
ği; dilediği gibi hareket edebilme
kuvveti; cüz’î irade.
dâhil:
iç, içerisi.
daire-i tasarruf:
tasarruf sahası.
fesat:
bozukluk, karışıklık, nifak.
feyiz:
bolluk, bereket; ihsan, ba-
ğış.
Feyyaz-ı Mutlak:
hiç bir kayıt ve
şarta bağlı olmadan çok çok bere-
ket ve bolluk veren Allah.
had:
sınır.
Hakîm:
her şeyi hikmetle yapan
sonsuz hikmet sahibi Allah.
hâkimiyet-i esma:
Cenab-ı Hak-
kın isimlerinin hükmetmesi, her
yerde ve her şeyde görülebilme-
si.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı, dışta
kalan.
ihraç:
dışarı çıkarma, atma.
ihtiyar:
seçme, tercih etme.
iktidar:
güç yetme, bir işi gerçek-
leştirmek için gereken kuvvet.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki!.
ilka:
kandırma, aldatma.
in’am:
nimet verme, nimetlendir-
me, ihsan etme.
infaz:
bir hükmü yerine getirme,
bir emri gerçekleştirme.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için
olan iktidar, güç.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kader:
İlâhî hüküm; Cenab-ı Hak-
kın takdir ve tayin etmesi.
Kadîr:
kudret, kuvvet sahibi ve
her şeye gücü yeten Allah.
kaide:
kural, esas, düstur.
kasıt:
bir işi bile bile, isteyerek
yapma.
maahaza:
bununla birlikte, böyle
olmakla beraber.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
Z
erre
| 288 | Mesnevî-i nuriye
maslahat:
fayda, maksat.
miskin:
uyuşuk, tembel, hare-
ketsiz, zavallı.
mizan:
terazi, ölçü.
Muhtar:
hükmü elinde tutan,
hareketinde serbest olan, di-
lediğini yapan.
mukayyet:
kayıtlı, sınırlı, bağ-
lı.
Mürîd:
her şey ancak onun di-
lemesi ve buyruğu ile olan
gerçek ve sonsuz irade sahibi
Allah.
müsaade:
izin.
nakış:
işleme, süsleme.
nefiy:
sürgün etme.
nizam:
düzen, tertip; düzgün-
lük.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
semi:
gizli ve açık her şeyi işi-
ten Cenab-ı Hak.
şems:
güneş.
şeytan-ı insî:
insan suretinde-
ki şeytan, şeytan gibi insan.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bu-
lunduğuna inanma.
şuur:
bilinç.
tabiat:
varlıkların yapılış ve
yaşayış kanunlarından ibaret
olan tabiatın her şeyi yaptığı-
nı iddia eden görüş; tabiatçılık.
tekabül:
karşılık olma, karşıla-
ma, yerini tutma.
tesadüf:
rastlantı, bir şeyin
kendiliğinden meydana gel-
mesi.
teşekkül:
şekillenme, meyda-
na gelme.
üstat:
öğretici, öğretmen.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kal-
be gelen asılsız kötü ve sinsi
düşünce.
yetim:
tek, yalnız, kimsesiz.