İ’lemEyyühe’l-Aziz!
İnsan, hikmet ile yapılmış bir masnudur; ve Sâniin ga-
yet hakîm olduğuna, yaptığı vuzuh-i delâlet ile, sanki mü-
cessem bir hikmet-i nakkaşedir, tecessüt etmiş bir ilm-i
muhtardır. İncimat etmiş bir kudret-i basîre olduğu gibi;
öyle bir fiilin mahsulüdür ki, istidadı irade ettiği şeyi ken-
disine veriyor; öyle bir in’am ve ihsanın kesifidir ki, bü-
tün hacatına vâkıftır; öyle bir kaderin tersim ettiği bir su-
rettir ki, bünyesine lâzım ve münasip şeyleri bilir.
Bu ma-
lûmat ile, her şeyin maliki olan Malik’inden nasıl tegafül
eder ve bütün cinayetlerini bilen, hacatını gören, vavey-
lâlarını işiten semî, Basîr, Alîm, Mucîb olarak üstünde
bir rakîb’in bulunmamasını nasıl tevehhüm edebilir?
ey nefs-i emmare! ne için kendini hariç tevehhüm
ediyorsun? eğer, evamire imtisal dairesinden çıkarsan,
ya herkesin ayağını öpercesine müraat ve ihtiram et-
meye mecbur olursun; veya ehemmiyet vermeyerek, za-
lim-i alelküll olacaksın. Bu yük ağırdır, taşıyamayacaksın.
en iyisi, ecnebi olan şirki terk ile, mülküllahın dairesine
gir ki, rahat edesin. Ve illâ, sefineye binip yükünü arka-
sına alan ebleh adam gibi olacaksın.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Bir insanı yaratan hâlıkın, âlemi müştemilâtıyla beraber
yaratmasında bir bu’d, bir garabet yoktur. Zira, bir insanın
yaratılışı, içerisinde bulunan eşyanın yaratılmasından iba-
ret olduğu gibi, âlemin de yaratılışı, müştemilâtının yara-
tılışından ibarettir. Ve keza, insan âleme bir enmuzeç ve
Mesnevî-i nuriye | 289 |
Z
erre
in’am:
nimet verme, nimetlendir-
me, ihsan etme.
incimat:
donma ve katılaşma ile
bir cisim hâline gelme.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için
olan iktidar, güç.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kader:
İlâhî hüküm; Cenab-ı Hak-
kın takdir ve tayin etmesi.
kesif:
kaba, yoğun, şeffaf olma-
yan.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kudret-i basîre:
sonsuz sezgi ve
uzak görüşlülük gücü.
mahsul:
ürün.
Malik:
her şeyin gerçek sahibi
olan Allah.
malûmat:
bilgiler, bilinen şeyler.
masnu:
sanatla yapılmış eşya,
varlık.
mecbur:
zorunlu.
mücessem:
tecessüm etmiş, ci-
simleşmiş.
Mucîb:
isteyeni istediğine kavuş-
turan, yarattıklarının dileklerine
cevap verebilen Allah.
mülkullah:
Allah’ın mülkü, Allah’a
ait olan mülk.
münasip:
uygun.
müraat:
riayet etme, saygı gös-
terme.
müştemilât:
şümulünde olan
şeyler, içinde bulunanlar, teferru-
at.
nefs-i emmare:
insana kötü ve
günah işlerin yapılmasını emre-
den nefis.
rakîb:
görüp, gözeten, kendisin-
den bir şey kaybolmayan, koru-
yucu, yarattıklarından bir an bile
gafil olmayan Allah.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sefine:
gemi.
semî:
gizli ve açık her şeyi işiten
Cenab-ı Hak.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bulundu-
ğuna inanma.
suret:
biçim, görünüş.
tecessüt:
cesetleşme.
tegafül:
gaflet gösterme.
tersim:
resimleme, resmetme.
tevehhüm:
vehimlenme, yok ola-
nı var zannetmekle ümitsizliğe ve
korkuya düşme.
vâkıf:
bir şeyi elde eden, bir işten
haberli olan.
vaveylâ:
çığlık, feryat.
vuzuh-i delâlet:
delillerdeki açık-
lık ve kesinlik.
zalim-i alelküll:
bütün bütün za-
lim; tam olarak zalim.
âlem:
dünya, cihan.
Alîm:
her şeyi hakkıyla bilen
Allah.
Basîr:
her şeyi görüp bilen,
tam, eksiksiz ve kusursuz gö-
ren Allah (c.c.).
bu’d:
uzaklık, uzak olma.
cinayet:
cana kıyma, katil ve-
ya bu derecede ağır bir suç.
ebleh:
pek akılsız, ahmak, ap-
tal, bön, alık, budala.
ecnebi:
yabancı.
ehemmiyet:
önem, değer.
enmuzeç:
numune, örnek.
evamir:
emirler, buyruklar,
buyrultular, işler.
fiil:
iş, hareket.
garabet:
gariplik, tuhaflık.
gayet:
son derece.
hacat:
hacetler, ihtiyaçlar.
Hakîm:
yapış ve yaratışta bir
amaç, ilim ve fayda gözeten
sınırsız hikmet sahibi Allah
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hariç:
dış, dışarısı, dışta kalan.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bil-
gi, fayda.
hikmet-i nakkaşe:
işleyicinin,
süsleyicinin amaç ve ilmi.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
ihsan:
bağışlama, ikram, lütuf.
ihtiram:
hürmet etme, saygı
gösterme.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!
illâ:
aksi hâlde, aksi takdirde,
yoksa.
ilm-i muhtar:
dilediği gibi ida-
re ve hükmedenin bilgisi.
imtisal:
emre tamamen uy-
ma, gerekeni yapma, alınan
emre boyun eğme.