lezzet alamaz. Öyle ise, ey devamı isteyen nefis, Daimî
Olan Bir Zat’ın zikrine devam eyle ki, devam bulasın!
Ondan nur al ki sönmeyesin, Onun cevherine sadef ve
zarf ol ki kıymetli olasın, Onun nesim-i zikrine beden ol
ki hayattar olasın. Esma-i İlâhiyeden birisinin hayt-ı şua-
ıyla temessük et ki, adem deryasına düşmeyesin.
Ey nefis! Seni tutup düşmekten muhafaza eden Zat-ı
Kayyum’a dayan. Senin mevcudiyetinden dokuz yüz
doksan dokuz parça, Onun uhdesindedir; senin elinde
yalnız bir parça kalır. En iyisi o parçayı da onun hazine-
sine at ki, rahat olasın.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
sen kendi vücudunu yapmaya kàdir değilsin ve elin
onu icat etmekten kàsırdır; başkaları dahi o işten âciz ve
kàsırdırlar. İstersen tecrübe et bakalım, şecere-i kelimat
denilen bir lisanı veya muhaberat ve ezvak santrali ola-
rak bir ağzı yap. elbette yapamayacaksın. öyle ise Al-
lah’a şirk yapma!
(1)
l
º«/
¶n
Y l
ºr
?`o
¶n
d n
?r
ô°u
ûdG s
¿
p
G
.
ó®ò
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Şu görünen âlem, İlâhî bir dükkân ve mahzendir. İçe-
risinde envaen türlü türlü mensucat kumaşlar, me’külât
yemekler, meşrubat şerbetler vardır: Bir kısmı kesif, bir
kısmı lâtif, bir kısmı zail, bir kısmı daimî, bir kısmı katı
Mesnevî-i nuriye | 293 |
Z
erre
dokumalar.
meşrubat:
içilecek şeyler, içecek-
ler, şuruplar.
mevcudiyet:
mevcut olma, varlık.
muhaberat:
muhabereler, haber-
leşmeler, haber alıp verme işleri.
muhafaza:
koruma.
nesim-i zikir:
zikir esintisi; Allah’ı
ve isimlerini anma halkası.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
sadef:
sedef, inci kabuğu.
şecere-i kelimat:
kelimelerden
oluşan ağaç.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bulundu-
ğuna inanma.
temessük:
yapışma, sarılma, sıkı-
ca tutunma.
uhde:
sorumluluk.
zail:
sona eren, yok olan.
zarf:
kap, kılıf, mahfaza.
zat:
kişi, şahıs.
Zat-ı Kayyum:
varlığı ve diriliği
her an için olup, her şeyin varlığı
onunla ayakta duran zat, Allah.
zikir:
Allah’ın adlarını anarak dua
etme, Allah’ı anma.
âciz:
zayıf, eli yetmez, gücü
yetmez.
adem:
yokluk.
âlem:
dünya, cihan.
cevher:
esas, maya, öz.
daimî:
sürekli, devamlı.
derya:
deniz.
envaen:
çeşit olarak, cins ola-
rak.
esma-i ilâhiye:
Allah’ın isim-
leri.
ezvak:
zevkler.
hayattar:
canlı, yaşayan.
hayt-ı şua:
aydınlatıcı nur ipi.
icat:
vücuda getirme, yoktan
var etme.
ilâhî:
Allah’la ilgili, Cenab-ı
Hakka dair.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!.
kàdir:
güç yetiren, güç ve
kuvvet sahibi olan.
kàsır:
kısa olan, kusurlu, nok-
san.
kesif:
kaba, yoğun, şeffaf ol-
mayan.
lâtif:
yumuşak, hoş, güzel, na-
zik, narin.
lisan:
dil.
mahzen:
kaynak, hazine ve
define deposu.
me’külât:
yiyecekler.
mensucat:
bez veya kumaş
gibi dokumak suretiyle yapı-
lan tezgâh veya fabrika mah-
sulü mallar, dokunmuş şeyler,
1.
Muhakkak ki şirk büyük zulümdür. (Ayetten iktibas)