Mesnevi-i Nuriye - page 290

küçük bir fihristedir.
Çünkü, kavunun hâlıkı, çekirdeği-
nin hâlıkından başkası olması mümtenidir.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın mahdut, ömrü-
nün günleri ma’dut ve her şeyin fânîdir. Öyle ise, şu kı-
sa, fânî ömrünü fânî şeylere sarf etme ki, fânî olmasın;
bâkî şeylere sarf et ki, bâkî kalsın.
evet, yaşadığın ömürden dünyada göreceğin istifade,
ancak yüz sene olur. Bu yüz sene ömrünü, yüz tane hur-
ma çekirdeği farz edelim. Bu çekirdekler, iska edilip mu-
hafaza edilirse, ilâmaşaallah, semere verecek yüz tane
ağaç olur; aksi takdirde, ateşe atıp yakmaktan başka bir
istifadeyi temin etmez. kezalik, senin o yüz senelik öm-
rün de şeriat suyu ile iska ve ahirete sarf edilirse, âlem-i
bekada ilelebet semerelerinden istifade edeceksin. Bina-
enaleyh, semeredar yüz tane hurma ağacını terk ve yüz
tane çekirdeklerine kanaat ile aldanırsa, o adam, Huta-
me’ye (cehenneme) hatab olmaya lâyıktır.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
evham, şübehat, dalâletin menşe ve mahzenlerinden
biri:
Nefis, kendisini kader ve sıfât-ı İlâhiyenin tecelliyat da-
iresinden hariç addeder. Sonra, tecelliyata mazhar olan-
lardan birisinin mevkiinde kendisini farz eder, onda fenâ
olur. Sonra başlar bazı teviller ile o şeyi de Allah’ın mül-
künden, tasarrufundan çıkartır, kendisinin girmiş olduğu
şirk-i hafîye girdirir ve şirk-i hafîden aldığı bazı hâlleri o
masuma da aksettirir.
addetmek:
saymak, öyle kabul
etmek.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
akis:
yansıma.
aksi:
ters, zıt.
âlem-i beka:
sonsuzluk âlemi,
ahiret.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve kalı-
cı olan.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, sonsuzluk.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılmak, azmak.
evham:
vehimler, zanlar, kuruntu-
lar.
fânî:
ölümlü, geçici.
farz etmek:
öyle kabul etmek.
farz:
bir netice elde etmek için
gerçek olarak kabul edilen bir tah-
minde bulunma.
fenâ olmak:
bir şeye kendini tam
verip içinde kaybolmak.
fihriste:
katalog, liste.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
hariç:
dışarı.
hatab:
odun.
Hutame:
cehennemin beşinci ta-
bakası.
iktidar:
güç yetme, bir işi gerçek-
leştirmek için gereken kuvvet.
ilâmaşaallah:
“Allah dilemiş ne
güzel yaratmış, Allah nazardan
saklasın” denilecek kadar.
ilelebet:
ebede kadar, sonsuza
değin.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
Z
erre
| 290 | Mesnevî-i nuriye
deşim, bil ki!.
iska:
su verme, sulama, suvar-
ma.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
kader:
İlâhî hüküm; Cenab-ı
Hakkın takdir ve tayin etmesi.
kanaat:
elindeki ile yetinmek.
kezalik:
keza, bu da öyle,
böylece.
ma’dut:
sayılı, sayısı belli.
mahdut:
sınırlı, belirli.
mahzen:
kaynak, hazine ve
define deposu.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
mazhar:
bir şeyin çıktığı gö-
ründüğü yer; nail olma, şeref-
lenme.
menşe:
esas, kaynak.
mevki:
yer, makam.
muhafaza:
koruma.
mümteni:
imkânsız, olamaz.
nefis:
kötü vasıfları kendisin-
de toplayan, hayırlı işlerden
alıkoyan güç.
sarf:
harcama.
semere:
meyve, yemiş.
semeredar:
yemiş veren, ye-
mişli.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
sıfât-ı ilâhiye:
Allah’ın sıfatla-
rı.
şirk-i hafî:
gizli şirk, gizli küfür.
şübehat:
şüpheler.
tasarruf:
bir şeyin sahibi olup
idare etme, mülkünü istediği
gibi kullanma.
tecelliyat:
tecelliler, görüntü-
ler.
temin:
sağlama.
tevil:
yorumlama, yorum.
1...,280,281,282,283,284,285,286,287,288,289 291,292,293,294,295,296,297,298,299,300,...528
Powered by FlippingBook