İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Ey nefis! Eğer takva ve amel-i salih ile Hâlık’ını razı et-
tiysen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; O kâfidir.
Eğer halk da Allah’ın hesabına rıza ve muhabbet göste-
rirlerse, iyidir. Şayet onlarınki dünya hesabına olursa,
kıymeti yoktur. Çünkü, onlar da senin gibi âciz kullardır.
Maahaza, ikinci şıkkı takip etmekte şirk-i hafî olduğu gi-
bi, tahsili de mümkün değildir. evet, bir maslahat için
sultana müracaat eden adam, sultanı irza etmişse, o iş
görülür; etmemiş ise, halkın iltimasıyla çok zahmet olur.
Mamafih, yine sultanın izni lâzımdır. İzni de rızasına mü-
tevakkıftır.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Vacibü’l-Vücud, zatında, mahiyetinde mümkine ben-
zemediği gibi, ef’alinde de benzemiyor. Çünkü, Vacibü’l-
Vücud’un kudretine nispeten yakın uzak, az çok küçük
büyük, fert nevi, cüz küll aralarında fark yoktur. Ve keza,
Onun fiilinde bizzat mübaşeret yoktur. Fakat, mümkinin
kudreti bu derece değildir. Bunun için, nefis Vacibü’l-Vü-
cud’un ef’alini fiillerine benzetemiyor; hakikatini fehmet-
mekte akıl mütehayyir kalıyor, fiili failsiz zannediyor.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
Aslan gibi hayvanların diş ve pençelerine bakılırsa, if-
tiras ve parçalamak için yaratılmış oldukları anlaşılır. Ve
kavunun, meselâ letafetine dikkat edilirse, yemek için ya-
ratılmış olduğu hissedilir. kezalik,
insanın da istidadına
Mesnevî-i nuriye | 295 |
Z
erre
olanlar, yaratılanlar, varlıklar.
müracaat:
başvurma, danışma.
mütehayyir:
hayrete düşen, şaşı-
ran.
mütevakkıf:
bir şeye bağlı olan,
ancak onunla olabilen.
nevi:
çeşit, tür.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
razı:
rıza gösteren, kabul eden.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
şirk-i hafî:
gizli şirk, gizli küfür.
tahsil:
alma, kazanma.
tahsil:
alma, kazanma.
takva:
Allah korkusuyla dinin ya-
sak ettiği şeylerden kaçınma, Al-
lah’ın emirlerini tutup azabından
korunma.
vacibü’l-vücud:
varlığı zarurî ve
zatî olan; varlığı başkasının varlığı-
na bağlı değil, kendinden olup
ezelî ve ebedî olan Allah.
zahmet:
zor, güç.
zat:
asıl, öz, cevher.
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
amel-i salih:
Allah rızasına uy-
gun hayırlı iş, dine uygun ha-
reket, davranış.
bizzat:
kendisi, şahsen.
cüz:
kısım, parça.
ef’al:
fiiller, işler.
fail:
fiili işleyen, yapan, tesir
eden.
fehim:
anlama, anlayış, kavra-
yış.
fiil:
iş, hareket.
hakikat:
gerçek, esas.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
iftiras:
yırtıcı hayvan avlama,
avlayıp parçalama.
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz
kardeşim, bil ki!
iltimas:
yapılmasını isteme, ri-
ca.
irza:
razı etme, gönlünü yap-
ma, hoşnut etme.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kâfi:
yeter, elverir.
keza:
böylece, aynı şekilde.
kezalik:
buna benzer şekilde,
aynen böyle, bunun gibi.
kıymet:
değer.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
küll:
bütün.
letafet:
lâtiflik, hoşluk, incelik.
maahaza:
bununla birlikte,
böyle olmakla beraber.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
tabiatı, niteliği.
mamafih:
bununla beraber,
böyle iken.
maslahat:
uygun iş, faydalı iş.
meselâ:
örneğin.
mübaşeret:
bir işe başlama,
girişme, temas.
muhabbet:
sevgi, sevme.
mümkin:
mümkün, olabilir