istilzam etmez. Meselâ, yağmurun bir katresi veya seme-
renin bir çiçeğinin, küçüklüğüyle beraber, şems ile mü-
nasebeti ve muamelesi vardır. Binaenaleyh, ey insan, se-
nin hakaretin seni Hallâk-ı Âlem’in nazar-ı inayetinden
setredecek bir sebep olamaz.
İ’lemEyyühe’l-Aziz!
denizlerde vukua gelen med ve cezir gibi, evliya
arasında da bast-ı zaman,
(HaşİYe)
tayy-ı mekân meselesi
şöhret bulmuştur. ezcümle,
Kitab-ı Yevakit’
in rivayetine
göre, İmam-ı Şa’ranî bir günde iki buçuk defa kocaman
Fütuhat-ı Mekkiye namındaki büyük mecmuayı mütalâa
etmiştir. Bu gibi vukuat, istiğrap ile inkâr edilmesin. zira,
bu gibi garip meseleleri tasdike yaklaştıran misaller
Mesnevî-i nuriye | 313 |
ş
emme
i’lem eyyühe’l-aziz:
ey aziz kar-
deşim, bil ki!
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
ispat:
kanıtlama.
istiğrap:
garip bulmak, garipse-
mek, tuhaf bulmak.
istilzam:
gerektirme.
katre:
damla.
Kitab-ı yevakit:
1492-1565 yılla-
rında yaşamış olan İmam-ı Şa’ra-
nî’nin akait kitabı. Eserin tam adı,
el-Yevakit ve’l-Cevahir fî Beyani
Akaidi’l-Ekber’dir.
mecmu:
toplam, tüm.
mecmua:
toplanıp, biriktirilmiş,
düzenlenmiş yazıların hepsi.
med:
ay çekimi tesiriyle denizin
kabarması, kabarma.
mesele:
önemli konu.
meşgul:
bir işle uğraşan, ilgilenen.
Miraç:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed Efendimizin (asm), Re-
cep ayının 27. gecesinde Cenab-ı
Hakkın huzuruna ruhen, cismen,
hâlen çıkması mu’cizesi.
muamele:
davranış, birbiri ile iş
görme.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tarafın-
dan verilip, yalnız peygamberlerin
gösterebilecekleri büyük harika
işler.
müddet:
süre, zaman.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
müracaat:
başvurma, danışma.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca düşün-
me, dikkatli okuma.
nam:
ad.
nazar-ı inayet:
yardım ve koruma
altında.
rivayet:
bir haber, söz veya olayı
nakletme.
semere:
meyve, yemiş.
şems:
güneş.
setr:
örtme, kapama, gizleme.
sır:
gizli hakikat.
şöhret:
herkesçe bilinme, tanın-
ma durumu, ün.
tasdik:
onaylama.
tayy-ı mekân:
mekânı ortadan
kaldırma, bir şahsın bir anda muh-
telif yerlerde görülmesi, mekânı
atlarcasına geçme.
tayy-ı zaman:
çok uzun zamanı
pek kısa bir zamanda görme ve
yaşama.
tazammun:
ihtiva etme, içine al-
ma, içinde bulundurma.
telif:
eser yazma.
vuku:
olma, gerçekleşme, meyda-
na gelme.
vukuat:
hâdiseler, olaylar.
vüs’at:
genişlik.
zaman-ı Miraç:
Peygamberimizin
(asm) Miraç hâdisesinin gerçekleş-
me müddeti.
zarfında:
süresince.
bast-ı zaman:
az bir zamanda
çok uzun bir zaman yaşamış,
geçirmiş olmak.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, son-
suzluk.
bilfiil:
bizzat kendi çalışması
ile, kendi yaparak.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
binaenaleyh:
bundan dolayı,
bunun üzerine.
cezir:
ayın tesiriyle yükselmiş
olan deniz suyunun eski sevi-
yesine inmesi.
evliya:
velîler, Allah dostları.
ezcümle:
bu cümleden ola-
rak.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hakaret:
küçüklük, horluk.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
Hallâk-ı Âlem:
âlemi yoktan
ve en güzel bir surette yara-
tan Allah.
haşiye:
ek, ilâve; dipnot.
hatme-i Kur’âniye:
Kur’ân-ı
Kerîm’i baştan sona okuyup
bitirme.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
ihata:
kuşatma, içine alma.
1.
İçlerinde söze başlayanlardan biri, “Bu hâlde ne kadar kaldık?” diye sordu. “Bir gün, yahut
daha da az” dediler. (Kehf Suresi: 19.)
2.
Lâkin, Rabbinin katında bir gün sizin hesabınıza göre bin yıl gibidir. (Hac Suresi: 47.)
HaşİYe:
Bast-ı zaman sırrıyla, çok seneler hükmünde olan birkaç dakikalık
zaman-ı Miraç, bu hakikatin vücudunu ispat eder ve bilfiil vukuunu göste-
riyor. Miracın birkaç saat müddeti, binler seneler hükmünde vüs’ati ve
ihatası ve uzunluğu vardır. Çünkü, Miraç yoluyla beka âlemine girdi. Beka
âleminin birkaç dakikası bu dünyanın binler senesini tazammun etmiştir.
Hem, bu hakikate binaen, bazı evliya bir dakikada bir günlük işi gör-
müş, bazıları bir saatte bir senelik vazifesini yapmış, bazıları bir dakika-
da bir hatme-i kur’âniyeyi okumuş oldukları gibi; risale-i nur’un teli-
finde de bu bast-ı zaman hakikati çok defa vukua gelmiş.
Ezcümle:
on dokuzuncu Mektup yüz elli sayfadır. üç yüzden fazla
mu’cizatı kitaplara müracaat edilmeden, ezber olarak, dağ bağ köşelerin-
de, dört gün zarfında, her gün üçer saat meşgul olmakla, mecmuu on iki
saatte telif edilmesi; ramazan risalesi kırk dakikada telif edilmesi; Yirmi
sekizinci söz yirmi dakikada telif edilmesi bast-ı zamanın vukuunu ispat
etmiştir.
(1)
m
?r
ƒn
j ¢n
†r
©n
H r
hn
G Ék
er
ƒn
j Én
æ`r
ãp
Ñn
d Gƒo
dÉn
b r
ºo
à`r
ãp
Ñn
d r
ºn
c r
ºo
¡r
æp
e l
?p
F B Én
b n
?Én
b
ayeti tayy-ı zamanı
gösterdiği gibi,
(2)
n
¿ht
óo
©n
J És
ªp
e m
án
æ°n
S p
?r
dn
Én
c n
?u
Hn
Q n
ór
æp
Y Ék
er
ƒn
j s
¿p
Gn
h
ayeti de bast-ı
zamanı gösterir.