Mesnevi-i Nuriye - page 267

Bu cezalet-i beyaniyeyi görmek istersen, hüşyar ve mü-
dakkik bir kalb ile, sure-i Amme ve
(1)
p
?r
?o
Ÿr
G n
?p
dÉn
e s
ºo
¡
s
?dG p
?o
b
ayetleri gibi fermanları dinle!
On iKinCi nOTA
ey bu notaları dinleyen dostlarım! Biliniz ki, ben hilâf-ı
âdet olarak, gizlemesi lâzım gelen, rabbime karşı kalbi-
min tazarru ve niyaz ve münacatını bazen yazdığımın se-
bebi, ölüm dilimi susturduğu zamanlarda, dilime bedel ki-
tabımın söylemesinin kabulünü rahmet-i İlâhiyeden rica
etmektir.
evet, kısa bir ömürde, hadsiz günahlarıma kefaret ola-
cak, muvakkat lisanımın tövbe ve nedametleri kâfi gelmi-
yor. sabit ve bir derece daim olan kitabımın lisanı daha
ziyade o işe yarar. İşte, bu notaların telifinden on üç se-
ne
(HaşİYe)
evvel, dağdağalı bir fırtına-i ruhiye neticesinde,
eski said’in gülmeleri Yeni said’in ağlamalarına inkılâp
edeceği hengâmda, gençliğin gaflet uykusundan ihtiyar-
lık sabahıyla uyandığım bir anda, şu münacat ve niyaz,
Arabî yazılmıştır. Bir kısmının türkçe meali şudur ki:
Ey Rabb-i Rahîm’im ve Ey Hâlık-ı Kerîm’im!
Benim sû-i ihtiyârımla ömrüm ve gençliğim zayi olup
gitti. Ve o ömür ve gençliğin meyvelerinden elimde
kalan, elem verici günahlar, zillet verici elemler, dalâlet
verici vesveseler kalmıştır. Ve bu ağır yük ve hastalıklı
Mesnevî-i nuriye | 267 |
Z
ühre
hüşyar:
akıllı, uyanık, aklı kendisi-
ne yarayan.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
kâfi:
yeter, elverir.
kefaret:
kendisi ile işlenen bir gü-
nahın giderilmesi.
lisan:
dil.
meal:
mana, anlam, mefhum.
müdakkik:
tetkik eden, inceden
inceye araştıran.
münacat:
Allah’a dua etme, yal-
varma, Onun manevî huzurunda
tazarru ve niyazda bulunma.
muvakkat:
geçici.
nedamet:
pişmanlık.
niyaz:
Allah’a yalvarma ve yakar-
ma.
nota:
dikkat çekici ve uyarıcı bil-
gi.
rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
rabb-i rahîm:
şefkat ve merha-
met sahibi olan Cenab-ı Hak.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın sonsuz
rahmeti, İlâhî rahmet.
rica:
dileme, isteme.
risale:
sabit:
durağan, değişmeyen; is-
patlanmış.
sû-i ihtiyar:
kötü seçim, seçme-
nin fenalığı.
sure-i Amme:
Amme Suresi;
Kur’ân-ı Kerîm’in, asıl adı Nebe Su-
resi olan 78 suresi. Mekke’de na-
zil olmuştur. 40 ayettir.
tazarru:
yalvarma, Allah’a huşû
içinde yalvarma.
telif:
tövbe:
işlenmiş bir günahtan piş-
manlık duyup Allah’tan af dileme
ve bir daha işlememek üzere söz
verme.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kalbe
gelen asılsız kötü ve sinsi düşün-
ce.
zayi:
elden çıkmış, zarar, ziyan.
zillet:
hor ve hakir görülme, alçal-
ma.
ziyade:
çok, fazla.
Arabî:
Arabcaya ait, Arap dili
ile ilgili.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
bedel:
karşılık.
cezalet-i beyaniye:
ifadede
ve beyanda mevzu ve ma-
kamın durumuna göre sert
veya yumuşak lâfızlar kullan-
mak.
dağdağa:
gürültü, beyhude
telâş ve ıztırap.
daim:
devam eden, devamlı,
sürekli.
dalâlet:
Hak ve hakikatten
sapma, doğru yoldan ayrılma,
azma.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
evvel:
önce.
ferman:
emir, buyruk.
fırtına-i ruhiye:
ruhta meyda-
na gelen fırtına, çalkantı.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık-ı Kerîm:
her şeyi bol ik-
ram ile yaratan, cömert ve ih-
sanı bol olan yaratıcı, Allah.
haşiye:
dipnot.
hengâm:
zaman, sıra.
hilâf-ı âdet:
âdete aykırı.
1.
De ki: “Ey mülkün hakikî sahibi olan, âlemlerde dilediği gibi tasarruf eden Allah’ım (Al-i İmran
Suresi: 26.)
HaşİYe:
Bu risalenin telifinden on üç sene evvel.
1...,257,258,259,260,261,262,263,264,265,266 268,269,270,271,272,273,274,275,276,277,...528
Powered by FlippingBook