Mesnevi-i Nuriye - page 273

onları niyet etse, ihlâsı bir derece bozulur. Belki ubudi-
yetten çıkar ve kıymetten düşer.
Yalnız bu kadar var ki: Böyle hasiyetli evradı okumak
için, zayıf insanlar bir müşevvik ve müreccihe muhtaçtır-
lar. o faydaları düşünüp şevke gelip, evradı sırf rıza-i İlâ-
hî için, ahiret için okusa zarar vermez. Hem de makbul-
dür. Bu hikmet anlaşılmadığından, çoklar aktaptan ve
selef-i salihînden mervi olan faydaları görmediklerinden
şüpheye düşer, hatta inkâr da eder.
Üçüncü Mesele:
o
?n
Qr
ƒn
W r
Rn
hÉn
én
àn
j r
ºn
dn
h o
?s
ón
M n
±n
ôn
Y r
øn
ªp
d »'
Hƒo
W
Yani:
“Ne mutlu o adama ki, kendini bilip haddinden
tecavüz etmez.”
nasıl bir zerre camdan, bir katre sudan, bir havuzdan,
denizden, kamerden seyyarelere kadar güneşin cilveleri
var. Her birisi kabiliyetine göre güneşin aksini, misalini
tutuyor ve haddini biliyor. Bir katre su, kendi kabiliyeti-
ne göre, “güneşin bir aksi bende vardır” der. Fakat,
“Ben de deniz gibi bir âyineyim” diyemez.
öyle de, esma-i İlâhiyenin cilvesinin tenevvüüne göre,
makamat-ı evliyada öyle meratip var. esma-i İlâhiyenin
her birisinin, bir güneş gibi, kalbden Arşa kadar cilveleri
var. kalb de bir arştır, fakat “Ben de Arş gibiyim” diye-
mez.
İşte, ubudiyetin esası olan, acz ve fakr, kusur ve nak-
sını bilmek ve niyaz ile dergâh-ı ulûhiyete karşı secde
etmeye bedel naz ve fahir suretinde gidenler, zerrecik
Mesnevî-i nuriye | 273 |
Z
ühre
mesele:
önemli konu.
misal:
örnek, numune.
müreccih:
tercih eden, üstün tu-
tan.
müşevvik:
teşvik eden, isteğini
arttıran, arzu ve hevesini arttıran.
naks:
noksan, eksiklik.
naz:
kendini ağıra satma.
niyaz:
Allah’a yalvarma ve yakar-
ma.
niyet:
isteme, beklenti içine gir-
me.
rıza-i ilâhî:
Allah’ın rızası, hoşnut-
luğu.
selef-i salihîn:
Ehl-i Sünnet ve Ce-
maatin ilk rehberleri ve Ashap ile
Tabiînin ileri gelenleri ile Tebe-i
Tâbiînden olan Müslümanlar.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
seyyare:
gezegen.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tecavüz:
saldırma, sataşma, baş-
kasının hakkına dokunma.
tenevvü:
çeşitlenme, çeşit çeşit
olma, çeşitlilik.
ubudiyet:
kulluk.
zerre:
pek ufak parça.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
akis:
yansıma.
aktap:
kutuplar; belli bir yer
veya memleketteki evliyanın
başı olan en büyük velî.
Arş:
yüksek makam, taht; Al-
lah’ın tüm isimlerinin en yük-
sek seviyede tecelli ettiği ve
göründüğü makam.
âyine:
ayna.
bedel:
karşılık.
cilve:
tecelli, görüntü.
dergâh-ı ulûhiyet:
Allah’ın
huzuru.
esma-i ilâhiye:
Allah’ın isim-
leri.
evrat:
virtler, okunması âdet
olan dinî dualar.
fahir:
övünme, böbürlenme.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muh-
taçlık.
had:
seviye, derece; sınır.
hasiyet:
hususî fayda, özellik.
hikmet:
gaye, maksat.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemeksi-
zin, sırf Allah rızası için yapma.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kamer:
ay.
katre:
damla.
kıymet:
değer.
kusur:
eksiklik, noksan, özür.
makamat-ı evliya:
velîlerin
makamları.
makbul:
kabul edilmiş, geçer-
li, reddedilmeyen.
meratip:
mertebeler, basa-
maklar.
mervi:
rivayet edilen, nakledi-
len.
1...,263,264,265,266,267,268,269,270,271,272 274,275,276,277,278,279,280,281,282,283,...528
Powered by FlippingBook