düsturunu
(1)
n
¿ƒo
©n
Lr
ôo
J p
¬r
«n
dp
Gn
h m
Ar
Àn
T u
?o
c o
äƒo
µ`n
?n
e /
?p
ón
«p
H …/
òs
dG n
¿
Én
ër
Ѱo
ùn
a
’un bir nüktesini anlarsın.
DOKuZunCu nOTA
Bil ki,
nev-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve ke-
malâtın fezlekesi ve esasıdır. Din-i hak, saadetin fihriste-
sidir. İman, bir hüsn-i münezzeh ve mücerrettir. Madem
şu âlemde parlak bir hüsün, geniş ve yüksek bir hayır,
zahir bir hak, faik bir kemal görünüyor. Bilbedahe, hak
ve hakikat, nübüvvet içindedir ve nebîler elindedir; dalâ-
let, şer ve hasaret, onun muhalifindedir.
Mehasin-i ubudiyetin binlerinden yalnız buna bak ki:
nebî Aleyhissalâtü Vesselâm, ubudiyet cihetiyle mu-
vahhidînin kalblerini ıyd ve cuma ve cemaat namazların-
da ittihat ettiriyor. Ve dillerini bir kelimede cem ediyor.
öyle bir surette ki, şu insan, Ma’bud-i ezelî’nin azamet-i
hitabına, hadsiz kalblerden ve dillerden çıkan sesler, dua-
lar, zikirler ile mukabele ediyor. o sesler, dualar, zikirler
birbirine tesanüt ederek ve birbirine yardım edip ittifak
ederek öyle geniş bir surette Ma’bud-i ezelî’nin ulûhiyeti-
ne karşı bir ubudiyet gösteriyor ki, güya küre-i arz kendi-
si o zikri söylüyor, o duayı ediyor ve aktârıyla namaz kı-
lıyor ve etrafıyla semavatın fevkinde izzet ve azametle na-
zil olan
(2)
n
Iƒ'
`?°s
üdG Gƒo
ª«/
bn
G
emrini küre-i arz imtisal ediyor.
Bu sırr-ı ittihat ile, kâinat içinde bir zerre gibi zayıf, küçük
bir mahlûk olan şu insan, ubudiyetin azameti cihetiyle
Mesnevî-i nuriye | 263 |
Z
ühre
fihriste:
katalog, liste.
güya:
sanki.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâk:
doğruluk, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek, doğru.
hasaret:
hasar, zarar, ziyan.
hüsn-i münezzeh ve mücerret:
kusur ve noksandan uzak olan saf
ve arınmış güzellik.
hüsün:
güzellik.
iman:
inanç, itikat.
imtisal:
emre tamamen uyma,
gerekeni yapma, alınan emre bo-
yun eğme.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
ittihat:
birleşme, birlik oluşturma.
ı
yd:
bayram, bayram günü.
izzet:
şeref, yücelik; kuvvet, kud-
ret, üstünlük.
kemal:
olgunluk, mükemmellik,
kusursuz, tam ve eksiksiz olma.
kemalât:
kemaller, olgunluklar,
mükemmellikler.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
Ma’bud-i ezelî:
varlığının baş-
langıcı olmayan ve ibadete lâyık
olan Allah.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
mahlûk:
yaratık, Allah tarafından
yaratılmış olan.
mehasin-i ubudiyet:
kulluğun gü-
zellikleri, ibadetin kazandırdığı iyi-
lik ve güzellikler.
muhalif:
zıt, karşıt.
mukabele:
karşılık verme, karşıla-
ma.
muvahhidîn:
muvahhitler, tevhid
edenler, Allah’ın varlığına ve birli-
ğine inananlar.
nazil:
nüzul eden, inen.
nebî:
Allah’ın elçisi, habercisi; pey-
gamber, resul.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nota:
dikkat çekici ve uyarıcı bil-
gi.
nübüvvet:
nebîlik, peygamberlik,
Allah elçiliği.
nükte:
ince manalı, ancak dikkat-
le anlaşılabilen mana veya söz.
saadet:
mutluluk.
semavat:
semalar, gökler.
şer:
kötülük.
sırr-ı ittihat:
ittihat sırrı, kâinatta-
ki birlik hakikati.
suret:
biçim, şekil, tarz; surat, yüz,
çehre.
tesanüt:
dayanışma, birbirine da-
yanma ve destek olma.
ubudiyet:
kulluk.
ulûhiyet:
ilâhlık, Allah’ın hâkimi-
yeti ile kâinattaki her şeyi kendi-
sine ibadet ve itaat ettirmesi.
zahir:
açık, görünür.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
zikir:
Allah’ın adlarını anarak dua
etme, Allah’ı anma.
aktâr:
taraflar, yanlar, her ta-
raf, her yer.
âlem:
dünya, cihan; bütün ya-
ratılmışlar.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
azamet-i hitap:
hitabın bü-
yüklüğü, Cenab-ı Hakkın kul-
larına olan hitabındaki yücelik
ve ulviyetin büyüklüğü.
beşer:
insan, insanlık.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr ola-
rak.
cem:
toplama, bir araya getir-
me.
cihet:
yön.
dalâlet:
Hak ve hakikatten
sapma, doğru yoldan ayrılma.
Din-i Hak:
hak din, İslâmiyet.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
düstur:
kanun, kural, esas,
prensip.
faik:
üstün, seçkin, ileri, yük-
sek.
fevkinde:
üstünde.
fezleke:
özet, netice.
1.
Şanı ne yücedir Onun ki, her şeyin hüküm ve tasarrufu elindedir. Siz de Ona döneceksiniz.
(Yâsin Suresi: 83.)
2.
Namaz kılınız (Rum Suresi: 31.)