Çünkü, itikadı sarsılmış, ahlâkı bozulmuş yüz fasıkın ida-
resi ve onlar içinde asayiş temini, binler ehl-i salâhatin
idaresinden daha müşküldür.
İşte bu esaslara binaen,
ehl-i İslâm, dünyaya ve hırsa
sevk olunmaya ve teşvik edilmeye muhtaç değildirler.
Terakkiyat ve asayişler bununla temin edilmez. Belki
mesailerin tanzimine ve mabeynlerindeki emniyetin tesi-
sine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar. Bu ihti-
yaç da, dinin evamir-i kudsiyesiyle ve takva ve salâbet-i
diniye ile olur.
seKiZinCi nOTA
ey sa’y ve ameldeki lezzet ve saadeti bilmeyen tembel
insan! Bil ki, Cenab-ı Hak, kemal-i kereminden, hizme-
tin mükâfatını hizmet içinde derç etmiştir. Amelin ücre-
tini nefs-i amel içinde koymuştur. İşte bu sır içindir ki,
mevcudat, hatta bir nokta-i nazarda camidat dahi, eva-
mir-i tekviniye tabir edilen hususî vazifelerinde, kemal-i
şevk ile ve bir çeşit lezzet ile evamir-i rabbaniyeyi imti-
sal ederler. Arıdan, sinekten, tavuktan tut, tâ şems ve
kamere kadar her şey kemal-i lezzetle vazifesine çalışı-
yorlar. demek hizmetlerinde bir lezzet var ki, akılları ol-
madığından akıbeti ve neticeleri düşünmeden, mükem-
mel vazifelerini ifa ediyorlar.
Eğer desen:
“zîhayatta lezzet kabildir. Cemadatta
nasıl şevk ve lezzet olabilir?”
Elcevap
: Cemadat kendi hesaplarına değil, onlarda
tecelli eden esma-i İlâhiye hesabına bir şeref, bir makam,
akıbet:
nihayet, son.
amel:
fiil, iş.
asayiş:
emniyet, kanun ve nizam
hâkimiyetin sağlanması.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
camidat:
cansızlar; ruhsuz, sert ve
katı maddeler.
cemadat:
cansız varlıklar.
derç:
sokma, içine alma.
düstur:
kaide, esas, prensip.
ehl-i islâm:
İslâm topluluğu, Müs-
lümanlar.
ehl-i salâhat:
salih kimseler, na-
muslu, doğru, adaletli olan kimse-
ler.
elcevap:
cevap olarak.
esma-i ilâhiye:
Allah’ın isimleri.
evamir-i kudsiye:
kudsî, yüce,
kusursuz emirler.
evamir-i rabbaniye:
Allah’ın ter-
biye ve idare kanunları.
evamir-i tekviniye:
yaratma içe-
ren emirler, varlığın yaratılışıyla il-
gili işler.
fasık:
Allah’ın emirlerine aykırı ha-
reket edip fesat çıkaran, kötülüğü
ve günah işlemeyi âdet hâline ge-
tiren.
hırs:
açgözlülük, kanaatsizlik.
hususî:
özel.
ifa:
bir işi yapma, yerine getirme.
imtisal:
emre tamamen uyma,
gerekeni yapma, alınan emre bo-
yun eğme.
itikat:
inanç, iman.
kabil:
mümkün, ihtimal dairesin-
de.
kamer:
ay.
kemal-i kerem:
ihsanın mükem-
meli, tam bir ikram edicilik.
kemal-i lezzet:
lezzetin mükem-
melliği, tam ve mükemmel lezzet.
kemal-i şevk:
tam ve kusursuz
bir istek.
mabeyn:
ara.
makam:
büyük yer, mevki.
mesai:
çalışma.
Z
ühre
| 256 | Mesnevî-i nuriye
mevcudat:
mevcutlar, var
olan her şey, mahlûklar.
mükâfat:
iyi bir iş veya hiz-
metten dolayı verilen şey,
ödül.
müşkül:
güç, zor, çetin.
nefs-i amel:
amelin kendisi,
amelin tâ kendisi.
nokta-i nazar:
görüş açısı,
bakış açısı; görüş, fikir.
nota:
dikkat çekici ve uyarıcı
bilgi.
saadet:
mutluluk.
salâbet-i diniye:
din sağ-
lamlığı, dinin emirlerini koru-
makta ve tatbik etmekteki
ciddiyet.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
şems:
güneş.
şeref:
manevî büyüklük, yü-
celik, onur.
sevk:
önüne katıp sürme.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves.
sır:
gizli hakikat.
tabir:
ifade.
takva:
Allah korkusuyla dinin
yasak
ettiği
şeylerden
kaçınma, Allah’ın emirlerini
tutup azabından korunma.
tanzim:
düzenleme, tertiple-
me.
teavün:
yardımlaşma, birbiri-
ne yardım etme.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
temin:
sağlama.
terakkiyat:
ilerlemeler, geliş-
meler, yükselişler.
teshil:
kolaylaştırma, kolay
hale getirme.
tesis:
kurma, meydana getir-
me.
vazife:
görev.
zîhayat:
hayat sahibi.